Burcu Esmersoy yine tüm içtenliği ile kendisi hakkında bilinmeyenleri anlattı
Burcu Esmersor kendine ait bilinmeyenleri, yaşadıklarını ve yeni projelerini tüm samimiyetiyle Ayşe Acar ile yaptığı röportajda anlattı.
-En son “Yok Böyle Dans” yarışmasına katıldığınız sırada görüşmüştük. Neler oldu o günden beri?
Spor spikerliğini bıraktım. Hayatımın en büyük bombası bu… Tamamen tesadüf ama Türk futbolunda şu an yaşanan gelişmeleri gördükçe “İyi ki de bırakmışım” diyorum.
-Bu kararınızda ne etkili oldu peki?
Spor camiasında artık yer almak istemiyordum. Çabalarımın, verdiğim emeklerin karşılığını alamadığımı fark ettim. Maddi anlamda değil, işe duyulan saygı anlamında… Bir de spor spikerliğinde gelebileceğim yere geldim. Bir arkadaş geçen gün yeni bir spikeri gösterip, “Bu kızdan bir Burcu Esmersoy yaratmak lazım” dedi. Ben de hep işe yeni başlayanların örnek alabileceği bir figür olmak isterdim. Bunu başardığımı sanıyorum.
-İnsan her işte iyi olamaz ama… Siz reklamlarda oynuyorsunuz, program sunuyorsunuz, şimdi dizi oyunculuğu başladı. Bu sefer güzellikle alakalı bir durum olmuyor mu bu?
Dünyada “show girl” diye bir tanım var. Bu başlığın altında bir insan dans edebilmeli, oyunculuk yapabilmeli, şarkı söyleyebilmeli, sunuculuk yapabilmeli… Ben de ekran yüzüyüm. Bunların hepsini becerebilmeliyim. Yani bu teklifler bana sadece “Güzeeeel bir kadın” olduğum için gelmiyor. Güzel olmak elbette avantaj ama Türkiye’deki tek güzel kadın ben değilim ki… Çok var, çoğu da benim yaptığım işleri yapmıyorlar. Bu noktaya çok çalışarak, tırnaklarımla kazıyarak geldim. Aradaki farkı insanların anladığını düşünüyorum.
-Yeni başladığınız Memoli nasıl bir dizi?
Mehmet Ali Alabora ve Meltem Cumbul’un daha önce oynadığı ve çok beğenilen Yılan Hikayesi’nin yeni versiyonu… Polisiye durum komedisi… O sıralar ben dizinin izleyicisiydim zaten. Yönetmen Tayfun Güneyer’den böyle bir teklif gelince “Evet” dedim. Kendisi çok güvendiğim isim.
-Bu aldığınız ilk oyunculuk teklifi miydi?
Tomris Girirtlioğlu, Yarım Elma dizisi için bana teklif getirmişti. Oyunculuk dersleri almıştım, workshoplara katılmıştım. Sonra bu yapımdan vazgeçildi. Tomris Giritlioğlu beni bu işi yapacağıma inandırmasaydı, hâlâ bütün tekliflere “Hayır” diyor olabilirdim.
-Deneme çekimi yapıldı mı?
Yapıldı. Komedi dizisi olduğu için, deneme çekimi de komik oldu tabii. Düştüğüm durumlara çok eğlendim.
-Peki “İş olmazsa, karizma çizilir” diye düşündünüz mü?
İsim vermek doğru olmaz ama kimsenin karizması çizilmiyorsa, benimki hiç çizilmez. Benden önce çizilmesi gereken birçok insan var. (Gülüyor)
-“Yok, sen bu role uygun bulunmadın” deseler bozulmazdınız yani…
Ne olacak canım… Dünyanın sonu değil. Bunu denemek için bana şans veriliyorsa, denemeliyim, diye düşünüyorum. 14 senedir hiç durmadan oyunculuk teklifi geliyor. Yapımcı şirketler de deli değil herhalde. Hiç olmayacak insanları, hiç olmayacak projelere yakıştırmıyorlardır. Dedim ki “Artık Burcu, birine de evet, de”
-Canlandırdığınız karakteri anlatsanıza…
Zeynep isimli bir polisiye dizi senaristini canlandırıyorum. Aynı zamanda o dizinin oyuncularından biriyim. Zeynep’in yazdığı her bölüm sonrasında, benzer suçlar işleniyor.
Bu nedenle Memoli ve ekibi, Zeynep’ten yardım almaya karar veriyor. Komik, eğlenceli bir dizi…
-Zorlandınız mı peki çekimlerde?
Yok. Kamerayı sevmen gerek bir kere… Kamera benim hayattaki en yakın arkadaşım, en çok gördüğüm şey. Onun önünde rahatım.
-İki gün sonra yayından kaldırılırsa diye endişe ediyor musunuz?
TNT’nin bir dizi tutmadı diye yayından kaldıracak bir yapısı yok. Ben çok sevileceğine inanıyorum zaten. Allah göstermesin kaldırılırsa da bunu ilk yaşayan ben olmam. Geçen hafta bayram sohbetinde Perran Kutman’ı ağırladım. Dedi ki “Yıllarca bir sürü işe ‘hayır’ dedim. ‘Olur ama şimdi değil’ dedim. Kibarca hepsini reddettim. Bir tek Deli Saraylı’ya inandım. Ama birkaç bölüm sonra yayından kaldırdılar. Çok şaşırdım ve çok kırıldım.” Perran Kutman’ın bile başına geliyorsa bu, herkesin gelebilir. Ekim’de başlayacak Memoli… Göreceğiz, kim düşecek, kim kalacak.
-Sizi beğenmeyen erkek yok. Her erkek tarafından beğenilmek nasıl bir duygu?
Benim hoşuma gidiyor. Kadınlar tarafından da beğeniliyorum, seviliyorum. Sokakta insanlar beni görünce “Aaa Burcu” diye sarılıp öpüyor, ailelerinden biri gibi…
-Erkekleri soruyorum. Sizinle tanışan erkeklerin çoğu yakınlaşmak, flört etmek istemiyor mu?
Yeni tanıştığım insanlara karşı çok mesafeliyimdir, hatta soğuğumdur. Ekranlarda tanınan bilinen Burcu Esmersoy olmadan önce de bu böyleydi. Yapı meselesi. Ben izin vermediğim sürece hiçbir erkek benimle flört edemez. Karşımdaki kişiyi o kötü duruma düşürmeden, canını yakmadan önce duvarlarımı örerim.
-Kadınlar bu durumu kıskanıyor mu?
Özgüvene sahip kadınlarla ilgili bir sıkıntım olmuyor. Ama kendiyle barışık olmayan insanlar kıskanabiliyor. Dediğim gibi ben zaten herkesi kendime yaklaştırmam, arkadaşlarımı seçerim. Tarif ettiğin insanlar, beni üzemez. Ayrıca, kadınların içgüdüleri de çok kuvvetlidir. Benden bir zarar gelmeyeceğini bilirler.
BENİM HAYATIMDAN ROMAN OLUR
-Boşanmış bir anne-babanın çocuğu olmak sizi nasıl etkiledi?
Bu konuyla ilgili kitap yazıyorum biliyor musun… Benim hayatımdan roman olur, film olur, bilmem kaç bölümlük dizi bile olur. Büyüdükçe, olgunlaştıkça çocukluğumda ne zor şeyler yaşadığımı ve bunları tamamen şansa atlattığımı görüyorum. Çok büyük zararlar görebilirdim, akıl sağlığı yerinde olmayan bir yetişkin olabilirdim. Kendimi hayattaki duruşumla kurtardım ve geldiğim yerle gurur duyuyorum. “Annesi babası her ayrılan çocuk, çok büyük sıkıntılar yaşar” diye bir şey yok. Ama bizim zamanımızda kimse çocuğun ne düşündüğünü, ne hissettiğini umursamıyordu. Şimdiki ebeveynler çok bilinçliler. Psikolojik danışmanlık alıyorlar, çocuklarının mutluluğunu her şeyin üstünde tutuyorlar. Belki günümüzde boşanmalar çok arttı, ama çocuklar bizim jenerasyonun çocukları kadar zarar görmüyor.
-Peki karakterinizi nasıl etkiledi bu durum?
Bu süreçten, çok güçlü bir genç kadın olarak çıktım. Bu olumlu bir şey olarak gözükse de, yaralanmaktan korktuğum için güçlüyüm. Duygusal değilim, hassas değilim. Kimsenin beni kırmasına izin vermiyorum. Bu yüzden kendi psikolojik gelişimime de yatırım yapmaya başladım. Terapiye gidiyorum. Ama en önemlisi yazmak… Hem yaşadıklarımla yüzleşiyorum, hem barışıyorum. Çok acayip bir durum var. Ablam da kitap yazmaya başlamış. Birbirimizden tamamen habersiziz. Demek ki o da, yaşadıklarıyla barışmanın yolunu yazmakta buldu.
-İlginçmiş gerçekten…
Yazdıklarımı şu ana kadar bir tek ablama okuttum. Ben de onun yazdıklarını okudum. Ablamın hatırladıklarıyla, benimkiler bambaşka… Ama hissedilenler aynı. Her ikimizin yazdıklarını birleştirsen kesin bir film çıkar. Doğumda ayrılıp yıllar sonra buluşan ve aynı erkeğe aşık olan iki kızkardeş olsaydık bile, bizimkisi kadar absürd bir senaryo çıkmaz ortaya… İsteyene verebiliriz, öyküyü… (Gülüyor)
-Boşanmanın yaşattığı en travmatik olay neydi?
Kimseyi üzmek istemem. Ama şunu çok rahat söyleyebilirim ki; ben anne ve baba ne demektir, ne işe yarar, bunu bilmeden büyüdüm. Babaannem baktı bize… Annem çalışıyordu. O zaman bakıcı filan da yoktu.
-Kaç yaşındaydınız?
Ben dört, ablam altı…
-Annenizle, babanızla görüşüyor musunuz?
Annemle tabii ki görüşüyorum. Babamla hayır.
-Kitap nereden başlıyor, nereye kadar geliyor?
Annemle babamın evliliğiyle başlıyor, bugüne kadar geliyor. Ama olaylar hızlı akıyor tabii. Öyle ansiklopedi gibi bir kitap olmayacak. Can alıcı kısımlarını detaylı anlatacağım… İnsanlar o günlerimi benimle yaşayacak.
-Otosansür uygulayacak mısınız kendinize?
Asla… O zaman böyle bir işe girişmezdim. Çok açık, çok dürüst olacağım. Seni çok iyi tanımama ve sevmeme rağmen, bu konuşmada dahi kontrolümü kaybetmiyorum. Çünkü hep “Bu söylediğim laftan acaba nasıl bir manşet çıkar?” gerginliği yaşıyorum. Saçma bir manşet atılsa, internet yüzünden yıllar yılı ondan kurtulamıyorsun. Zaten hakkımda yanlış bilinen şeyleri de bu kitap sayesinde düzeltmiş olacağım.
-Adı belli mi?
Kafamdan bir sürü şey geçiyor. Ama bittikten sonra karar vereceğim. Önümüzdeki bahara piyasada olacağını düşünüyorum.