Sal. Kas 5th, 2024

Değişen dünya düzeni ve küreselleşme ile beraber yeme davranışlarındaki değişiklikler göze çarpmaktadır. Bireylerin benlik oluşumu sürecinde beden algısının, özellikle kilonun önemli bir konuma sahip olduğu, zayıflamaya yönelik davranış paternlerinin yaygınlaştığı görülmektedir.

Yeme bozuklukları, sıklıkla ergenlik döneminde gelişen psikiyatrik hastalıklardır.

DSM-5’e göre yeme bozuklukları 8 alt gruba ayrılmıştır; anoreksiya nervoza, bulimia nervoza, tıkınırcasına yeme bozukluğu, pika sendromu, geri çıkarma (geviş getirme) bozukluğu, kaçıngan/kısıtlı yiyecek alımı bozukluğu, tanımlanmış diğer bir beslenme ve yeme bozukluğu ve tanımlanmamış beslenme ve yeme bozukluğu. Diğer ruhsal bozukluklar ile eş tanı sıklıkla görülmekle birlikte, yeme bozuklukları diğer psikiyatrik bozukluklara göre daha yüksek oranda kronikleşme ve olumsuz sonuçlara yol açma eğilimindedir. En yaygın görülen yeme bozukluklarını anoreksiya nevroza, bulimia nevroza ve tıkınırcasına yeme bozukluğu olarak sıralayabiliriz.

Tıkınırcasına yeme bozukluğu, yeme davranışı üzerinde kontrol kaybının hissedildiği, tekrarlayan aşırı yeme dönemleriyle kendini gösteren ve kişinin tıkınırcasına yeme nöbetlerinin yol açabileceği etkileri giderebilmek için bir takım yöntemlere başvurmadığı bir yeme bozukluğudur. DSM-5 ‘ te yeni bir yeme bozukluğu olarak sınıflandırılmıştır. Tıkınırcasına yeme bozukluğu erişkinlerde en yaygın görülen yeme bozukluğudur. Tıkınırcasına yeme bozukluğunda obeziteyle ilişkili tıbbi komplikasyonlar, yeme bozukluğuna bağlı psikopatolojiler ve başka ruhsal bozukluklar da görülebilmektedir. Bütün bunlar kişide önemli rahatsızlıklara yol açmakta, bireyin yaşam kalitesinin düşmesine ve sosyal ilişkilerinin bozulmasına neden olmaktadır. Tıkınırcasına yeme bozukluğunun tedavisi ilaç tedavileri, psikoterapi ve bariatrik cerrahiden oluşmaktadır.

DSM-5 tanı ölçütlerine anoreksiya nervoza tanısı için yaşına ve boyuna göre önemli düzeyde düşük kilolu olma ölçütü eklenmiştir. Her hastaya uyacak standart bir kilo kaybı belirtilmese de normal bir erişkinde vücut kitle indeksi (VKİ:kg/m2 ) Birleşmiş Milletler hastalık Kontrol ve Önleme Merkezince en düşük limit 18.5 olarak önerilmektedir. DSM5’ e göre kişinin kilosu ya da görünümü ile ilgili yargısının bozulmuş olması gerektirmektedir. Örneğin, düşük kiloda olmasına rağmen anoreksiyası bulunan kişi vücudunun bir bölgesinin aşırı kilolu olduğunu düşünebilmektedir.

Bulimia nervozada ise tanı için aşırı yiyecek tüketimi ölçütü olmasına rağmen bunu normal bir aşırı yemeden ayırt etmek zorudur. Tıkınırcasına yeme ile büyük miktarda yemek tüketme arasındaki ayırım net değildir. Tıkınırcasına yeme atakları, kontrolü kaybetme hissinin de beraberinde olması şeklinde açıklanmaktadır. Yeme başladığı zaman aşırı miktarda tüketene kadar duramama söz konusudur. Bu kontrol kaybı özneldir. Birçok bulimia hastası, tıkınırcasına yeme atağı sırasında (örneğin, aniden bir arkadaşının odaya girmesi gibi) aniden yemeyi bırakabilmektedir. Bulimia hastası aşırı yemek yedikten sonra kilo almaktan kaçınmak için uygunsuz davranışlar içerisine girebilir. Örneğin, birçok hastanın kendini kusturduğu, laksatifleri ve diüretikleri kötüye kullandığı, uzun süre kendini aç bıraktığı ve aşırı egzersiz yaptığı bildirilmiştir. DSM-5 ölçütlerine göre bulimia tanısı koyabilmek için tıkınırcasına yeme atağı ve tamamlayıcı davranışın 3 ay boyunca haftada en az 1 kere olması gerekmektedir. Bulimiası bulunan kişinin kilosu ve vücut şekli ile ilgili aşırı uğraş içerisindedir.

Tanı aşamasında eş hastalanma da tanı ve tedavi sürecinde göz önünde bulundurulmalıdır. Duygudurum ve anksiyete bozukluklarının bulguları, özellikle obsesif kompulsif bozukluk, anoreksiya hastalarında oldukça sık rastlanılan bir eş tanıdır. Bu bulgular kilo alımıyla azalma eğiliminde olsalar da tamamen ortadan kalkmazlar. Özellikle tıkınırcasına yeme/çıkarma tipinde madde kötüye kullanımı da birlikte görülebilmektedir. Bulumia hastalarında ise duygudurum bozukluklarından özellikle major depresif bozukluk ve distimik bozukluk, alkol ve madde kötüye kullanımı ve kişilik bozuklukları sık görülen eş tanılardır.

Genetik faktörlerin önemi vurgulanmaktadır. Yeme bozukluğu şüphesi olan danışanlarda sosyal, aile ve tıbbi öykü önemlidir. Psikososyal faktörler açısından kilo ile ilgili dalga geçilme, dış görünüm ile ilgili kıyaslamalar ve zayıf olmak ile ilgili sosyal baskı etiyolojik açıdan her iki cinsiyette de bozulmuş yeme davranışına neden olabilmektedir.

Kilo kaybı, aşırı egzersiz, tekrar eden kusma, kısıtlayıcı ya da anormal yeme davranışı, kilo almak ile ilgili aşırı uğraş ve beden görünümü ile ilgili uğraşlar göze çarpan bulgulardır. Daha küçük çocuklarda ise kilo alımının ve boy uzamasının durması uyarıcı belirtiler olarak dikkate alınmalıdır. Aile tarafından yapılan olumsuz eleştiriler ya da kilo ve yeme davranışı ile ilgili yapılan yorumlar ergenler tarafından oldukça önemli olarak algılanmaktadır. Aynı zamanda mükemmeliyetçilik, duyguların bastırılması, diyet yapma ve şişmanlama korkusu, teşhircilik, ebeveyn çatışmaları gibi özellikler daha sık gözlemlenmektedir.

Anoreksiya nevroza hastalarında yiyeceklerden kaçınma ve kilo verme özgüveni yeniden tazelemek için bir yöntem olarak kullanılmakta, bunun yanında kilo alımı ise, başarısızlık ya da zayıflık göstergesi olarak kabul edilmektedir. Fiziksel aktiviteler genellikle diyet ve kilo kaybından sonra eklenmektedir.

Bulumia nervoza tipik olarak kişinin kendini kilolu bulmasından sonra diyete girmesi ile başlamaktadır. Başlarda başardığını fark ettikçe daha fazla miktarda yemeye başlamakta, kontrolünü kaybettiği ve kilo almaktan korkmasıyla birlikte aşırı yeme davranışını kusma ya da laksatif kullanarak telafi etmeye çalışmaktadır. Depresyon, anksiyete ya da aşırı yeme hissi gibi bazı uyaranlardan sonra tıkınırcasına yeme epizodlarının sıklığı ve porsiyon büyüklüğü artmaya başlar. Bu “tiksindirici” olarak nitelendirdikleri alışkanlıkları için genellikle utanç duyarlar ve yeme üzerinde kontrol sağlayamadıkları için depresif bir duruma gelebilirler

Tedavi yeme bozukluğu ya da bozulmuş yeme davranışı ile ilgili tedavi yaklaşımı olarak çok boyutlu tedavi en sık uygulanan yaklaşımdır. Çok boyutlu tedavi yaklaşımı; fiziksel, psikolojik, psikososyal ve bireyin aileden beklentilerini içermektedir

Psikolojik ve farmakolojik tedavi ile ilgili güçlü kanıtlar varken psikoeğitimin yeri de tedavide yadsınamaz öneme sahiptir.

Tüm yeme bozukluklarında amaç normal, sağlıklı bireyselleştirilmiş, sabit bir vücut kilosu elde etmek, anormal yeme davranışlarını kontrol altına almak, sağlıksız bilişsel şemaların yerine dengeli bir duygusal ve bilişsel durum oluşturmak, eşlik eden hastalıkları tedavi etmek, nüksleri kontrol altına almaktır.

By Usta

<<- Kızlar Baklavalı erkekleri sever diye duyduktan sonra elinde baklava tepsisiyle gezen