Karşı konulmaz çekim gücü ve cazibesiyle moda dünyasının en ikonik parçalarından olan stiletto, kadını özgürlük yürüyüşünde hiç yalnız bırakmadı. Kadını nesneleştirmekle de suçlandı, gücünün sembolü de oldu. Karantinadan çıkışta eski statüsünü yeniden kazanmaya çok hevesli.
Rahatlığın ön plana çıktığı, athleisure giyimin moda dünyasına damga vurduğu ve pandemiyle birlikte sosyalleşmenin, ofis hayatının ve gece gezmelerinin en aza indiği bir dönemde topuklu ayakkabılara methiye düzmek pek kolay olacağa benzemiyor. Ama bu yazının devamında spor ayakkabılar, eşofmanlar, artık giyilmeyen sutyenler veya oversize sweatshirt’lerle ilgili bilgiler bulamayacaksınız.
Geride bıraktığımız dönemde tüm bunları fazlasıyla hatmettiğinize inanarak sayfayı çeviriyor, haydi biraz şıklık, biraz zarafet, biraz seksapel diyerek topuklu ayakkabıları yeniden hayatımıza dahil ediyoruz. Hem ne dersiniz, yükselerek, tepeden bakarak, ayaklarınızı yerden keserek “yerde” olan gerçeklerden bir süreliğine uzaklaşmak hiç de fena bir fikir değil; hele de gidişatı değiştirmek pek mümkün görünmüyorsa… Pandemi şimdilik bize eşlik edeceğe benziyor, o halde o yokken sürdürdüğümüz giyim alışkanlıklarıyla yeniden barışmak için hâlâ ne bekliyoruz?
Stiletto’ların etek ve elbiselerle giyildiğinde bacakların zarafetini apaçık ortaya çıkardığı yadsınamaz bir gerçek. Bacaklarına ve topuklular üzerinde yürüyebilme yeteneğine güvenenler, etek boylarını kısaltıp topukları da yükseltebilir.Bu arada stiletto’lar jean ve taytlarla kullanıldığında spor tarzı baştan aşağı değiştiriyor, aksesuarın tek başına nasıl bir gücü olduğunu gösteriyor.
Hayır, hayalperest değiliz, gerçekleri yadsımıyoruz. Geçtiğimiz dönemde tüm dünyada topuklu ayakkabı satışlarının gerilediğini, insanların babet ve spor ayakkabıya yöneldiğini bilmeyen kalmadı. Ve evet toplumsal dinamiklere asla sırt çevirmeyen moda tasarımcıları da bu gerçekler doğrultusunda hareket ederek moda severe eşofmandan robdöşambra ev giyimini en “stylish” şekilde sunmayı başardı.
Ama Sonbahar/Kış 2021-22 koleksiyonlarının birbirinden renkli, eğlenceli, neşeli, desenli ve seksi parçaları karantinada fena halde sıkılan ruhlarımıza psikolojik destek verip mutluluk hapı yerine geçerken bir yandan da bize unuttuklarımızı hatırlatıyor, sokağın dinamizmini gösteriyor ve haydi harekete geç diyor. Christian Louboutin’leri, Elie Saab ve Jimmy Choo topuklu ayakkabılarıyla Paris’te salınan Lily Collins’in başrolde olduğu Emily in Paris dizisinin şimdilerde neden bu kadar popüler olduğunu tahmin etmek güç değil. Giyinme ortamı bulamasak da artık spor ayakkabıdan çok topuklu ayakkabıları görmek istiyor, modanın giydirmekten öte hayal kurduran, rüya satan özelliğine sığınmak istiyoruz.
2000’lerin abartılı stili, fetiş modasının geri dönüşü ve cesur görünümler pandemide yitirdiğimiz gösterişli giyinme içgüdüsünü bize yeniden armağan ederken stiletto’nun ikonik isimleri, Louboutin’den Alexandre Vauthier’ye Aquazzura’dan Manolo Blahnik’e birçok marka bizleri “yüksek” arzularının peşinden koşmaya davet ediyor. Geçmişi ta 16. yüzyıla uzanan topuklu ayakkabı ya da stiletto; hiç bugünkü kadar çok arzulanmamıştı!
Pandemi döneminde kullanımı hızla artan elektrikli scooter’lar moda haftalarında da popülerleşirken şık stillere eşlik ediyor. Trafikte sıkışmayı engelleyen bu hızlı, pratik ulaşım aracında stiletto’larınızla denge sağlamak için topuğu 5-7 cm arasında olan bir ayakkabı seçin.
ANTİK ÇAĞDAN 70’LERE BİR GÜÇ HİKAYESİ
Her daim asaletin, güç ve zenginliğin simgesi olarak kabul edilen topuklu ayakkabıları, 16. yüzyılda (“chopines” yani takunya olarak anılıyorlardı) Venedik’te kadınlar elbiseleri çamura batmasın diye kullanıyorlardı. 17. yüzyıldaysa Batı Asya’da at binen askerler ayaklarını üzengiye iyi yerleştirebilmek için topuklu ayakkabı giyerlerdi. 18. yüzyılda Fransız kralı 14. Louis’nin otoritesini vurgulamak amacıyla sarayında kırmızı renkte topuklu ayakkabılarla salındığını okuyunca aklınıza yıllar sonra kırmızı tabanlı ikonik stiletto’larıyla ünlenen Fransız tasarımcı Christian Louboutin gelebilir. Aralarında bir bağ olup olmadığını bilmiyoruz, ama Louboutin, Paris kabaresinden ve Crazy Horse dansçılarından ilham aldığını birçok kez söylemiştir.
Topuklu ayakkabıların keşfi Antik Çağ’a uzansa da günümüzde Sex and the City, Emily in Paris gibi moda ve stil temalı dizilerde gördüğümüz stiletto’ların tarihi 1950’lerde başlıyor. Salvatore Ferragamo, Andre Perugia ve Roger Vivier’nin isimleri stiletto’ların doğuşuyla anılsa da asıl Roger Vivier topuğa metalden bir kamış sokarak stiletto’yu yaratmış, onu Christian Dior’un II. Dünya Savaşı’nın yokluk yılları ertesi imza attığı “New Look”un feminen ve şık giyim stili dahilinde kadınlara sunarak, Monsieur Dior’un efsanevi ince bel siluetini bu seksi ve iğne topuklu ayakkabılarla tamamlamıştır. Adını ince uçlu bir tür İtalyan bıçağından alan stiletto’da tüm ağırlığın ayak parmakları ve tabana baskı yapmaması için yeni teknolojiler denenmiş, topuklar ilk başlarda beş cm yükseklikte üretilmiştir. Ferragamo’nun 12 cm’ye kadar yükselttiği stiletto’lar, 50’li ve 60’lı yıllarda dişiliğin, seksapelin ve özgüvenin sembolü olarak Gina Lollobrigida, Ava Gardner ve Marilyn Monroe gibi ünlülerin ayaklarında daha da popülerlik kazanır.
Burberry
Yazar Caroline Cox “Talon Aiguille” isimli kitabında, “Baby-boomer” kuşağını doğuran ve bu yıllarda daha çok ev içi rolleriyle tanımlanan, evde terlikle gezen kadınların gece olduğunda önlüklerini çıkarıp eşlerinin karşısına topuklu ayakkabılarıyla çıktıklarını, seksi topukların onları ev kadınlığı statüsünden ve domestik rollerinden kurtarıp özgür kıldığını yazar. Ne de olsa, topuklu ayakkabılarla ev işi değil ancak seks yapılır. 70’lerdeyse feministlerin topuklu ayakkabıları tu kaka etmelerinin ardında Cox’un kitabında yazdığı fikirler, kısaca topuklu ayakkabıların kadınların eril arzulara boyun eğmeleri olarak yorumlanması vardır.
Kadınları cinsel olarak nesneleştirdiği ve “erotik” parçalara indirgediği düşünülen topuklu ayakkabılar, 70’lerde kadın özgürleşmesiyle zıt kutuplarda yer alırken, sağlığa da uygun olmadığı ve hareketi kısıtladığı gibi gerekçelerle daha da değersizleştirilir.
1950’li yıllarda ince ve uzun topuğu geliştiren, bugünkü stiletto’ların yaratıcısı Fransız tasarımcı Roger Vivier ayakkabıları taşlar, tokalar, ipek, tül ve kadifelerle süsleyip onları nadide birer mücevhere dönüştürdü.
TOPUKLU YA DA SPOR AYAKKABI, SEÇİM SİZİN!
70’lerde punk hareketinin ve Vivienne Westwood’un isyankarlık, kadın gücü ve protest ruhla özdeşleştirdiği topuklu ayakkabılar, 80’lerde öne çıkan “power dressing” stilinin de etkisiyle, indirgendiği “erotik obje” etiketinden sıyrılır, dişi olduğu kadar güçlü, stiletto’larını kariyer hayatında ve/ya da sevgilisini baştan çıkarmak için kullanmakta özgür, istediğini giyinerek seksapelini kendi kontrol eden, özgüvenli bir kadın kimliğiyle anılmaya başlar. 1990’lar ve 2000’lerde Sex and the City dizisinde Carrie Bradshaw’un stilinde ölümsüzleşen stiletto’lar, Carrie’nin istediğinde spor ayakkabılarını, istediğinde topuklularını giyerek her iki tarzda da kendini seksi ve güzel hissetmesiyle, aslında seçimlerinde özgür genç kuşağın da temsilcisi olur. Carrie Bradshaw kristal tokalı saten kumaşlı ve sivri uçlu Manolo Blahnik stiletto’larını da ikonik bir parça olarak moda tarihine armağan ederken, aynı dönemde Christian Louboutin kırmızı tabanlı ayakkabılarıyla kadınlara en güzel düşleri kurdurmaya başlamıştır bile…
HEM MOOD’UMUZU, HEM DE BİZİ YÜKSELTİYOR
Moda giydirir ama en çok da düş kurdurur ve mutluluk verir. Şu sıralar düş kurmaya ve estetik hazlar yaşamaya fazlasıyla ihtiyacımız var. Moda tasarımcıları ihtişamıyla dikkat çeken, bir bakışta kişinin modunu yükseltirken aynı zamanda fiziksel olarak da onu “yükselten” stiletto’larla içinde yaşadığımız döneme, neşe, renk ve heyecan katmayı başarıyor.
Pandemi her ne kadar alışveriş alışkanlıklarını değiştirse de örneğin Christian Louboutin markasının başarı grafiğinde asla gerilememesi, kadınların şık, seksi ve dişi görünmekten vazgeçmediğinin kanıtı. Ayrıca pandemi olsa da, ta 16. yüzyıla uzanan zengin tarihi, güçlü altyapısı ve kadının özgürleşme yolculuğunun eşlikçisi olarak topuklu ayakkabı ya da modern ismiyle stiletto’lar gündemden asla silinmez. Silinmeyi bırakın, morallerin yerle bir olduğu günümüzde gümbür gümbür geliyor ve yere daha güçlü basıyorlar.
İnsanların mutsuz olup içe dönük yaşadıkları pandemi gibi krizler sonrası moda dünyasının eğlenceli, şık, seksi ve çarpıcı trendlerle sahnelere dönüş yaptığını biliyoruz. Bu sezon topuklu ayakkabıların önlenemez yükselişi de bu doğrultuda yorumlanabilir. Uzun eldivenler, mini elbiseler gibi seksi ve göz alıcı parçaların öne çıktığı şu dönemde mood’unuzu anında yükselten topuklu ayakkabılardan vazgeçmeyin.
Sonbahar/Kış 2021-22 trendleri arasında başı çeken fetiş giyim, 2000’ler modası ve gösterişli kıyafetler; stiletto’ları da başrole taşıyor. Balmain’den Jimmy Choo’ya, Valentino’dan Aquazzura’ya birçok marka ürettikleri bu rengarenk yüksek sanat eserleriyle sadece moda dünyasının düşsel ve oyuncu yanını beslemekle kalmıyor, cinselliğin, dişiliğin, protest ruhun ve karşı durmanın da tarihini yazıyor, yazmaya da devam edecek.
Yazı: Selin Miloşyan
Fotoğraflar: Getty Images Türkiye, Imaxtree.com
ELLE TÜRKİYE Mart 2022 sayısından alınmıştır.