Çağdaş resim sanatının dikkat çeken isimlerinden Özge Gürkan, çalışmalarıyla hem ülkemizde hem de yurtdışında adından söz ettiriyor. Türk sanatçı, kadının gücüne, içinde keşfedilmeyi bekleyen renklere ve özgürlüğe gönderme yapan “Onna Bugeisha” isimli eserini, Paris’te Carrousel du Louvre’da sergilemeye hazırlanıyor. Eserinin, 21-23 Ekim tarihleri arasında sanatseverlerle buluşmasından önce Özge Gürkan ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
• Özge Gürkan kimdir? Sanat yolculuğunuz nasıl başladı? Kariyerinizdeki dönüm noktaları neler?
Soyut dışavurumcu bir ressamım, çeşitli mecralarda yazılar da yazıyorum. Oldum olası resim ve şiire tutkuluyum. Rus Dili ve Edebiyatı mezunuyum ve aynı zamanda Hat Sanatı eğitimi aldım. Sanat, benim için her zaman bir hayat biçimi oldu. Yaşamım içinde zaten hep vardı fakat profesyonel adımlar atıp, kendimi dışarıya açmaya çekiniyordum.
Kariyerime, bir gün oğlumun “Anne sevdiğin işi yap ve hayallerini erteleme” sözü ile başladım. Fakat bu işe başlarken iki kriterim vardı. Birincisi, prensiplerim ve tercihlerim doğrultusunda, birlikte çalışacağım her kişi ve kurumu, içinde yer alacağım her projeyi; eğer en iyisi ve en düzgünü olarak değerlendiriyorsam kabul edecektim. İkincisi ise bir kariyer planlıyorsam sadece yaptığım iş kendisini döndüren bir grafiğe sahipse devam edecektim. Çok şanslıyım ki gerçekten hep içime sinen çok güçlü ekipler, hocalar ve iş birlikleri içinde yer aldım ve mesleğim de beni hep mutlu eden başarılarla ödüllendirdi. Tek bir dönüm noktasından bahsedemem… Hep çok çalışmanın, doğru kişilerle ilerlemenin, en çok da mesleğimi büyük bir aşk ve tutkuyla yapıyor olmamın sonuçlarıyla bu noktaya geldim diyebilirim.
• Biraz iç dünyanıza girsek… Sizi besleyen şeyler, motivasyon ve ilham kaynaklarınız…
Çocukluğumdan beri bulunduğum ortamlarda biraz farklı duran, genelin düşünce yapısına ve beklentilerine uymayan ve bunu da pek önemsemeyen bir insan oldum. Çocukken odama kapanır, saatlerce mum ışığında müzik dinler, şiir yazar, resimler yapardım. Bakıyorum da bugün de birebir aynılarını yapıyorum. Kendimle baş başa kalmak, kitap ve şiir okumak, klasik müzik ya da caz dinlemek benim en büyük motivasyonum. Bunların dışında o an içinden geçtiğim her duygu ve düşünce tuvalime ya da yazılarıma yansır. İlham kaynağım kendi iç dünyamdır.
• “Onna Bugeisha” isimli eseriniz Paris’te, Carrousel du Louvre’de PAKS Galeri’de sergilenecek. Eserinizin burada sergilenecek olması nasıl hissettiriyor?
Yurtdışında pek çok sergide yer aldım. Global dünyada bu artık her sanatçının gündeminde olması gereken bir süreç diye düşünüyorum. Paris’te ise ilk sergimin Carrousel du Louvre’da olması çok mutluluk verici. Çocukluğumdan beri her gittiğimde beni büyüleyen bu şehirde, şimdi kendi eserimle yer alıyor olmak elbette çok motive edici ve mutluluk veren bir gelişme benim için.
Onna Bugeisha
• “Onna Bugeisha”, kadınların içindeki potansiyele, güce ve sahip olduğu değerlere vurgu yapıyor. Çalışmanızın detaylarını bir de sizden dinlemek isteriz…
Japonya’daki “Onna Bugeisha” adı verilen soylu ve korkusuz savaşçı kadınların hikâyelerini okuduğumda çok etkilenmiştim. Aslında onların hikayeleri üzerinden tüm kadınların içinde ne denli güçlü ve savaşçı bir tarafı olduğunu, ne koşulda olursa olsun soylu bir kadının taşıdığı ihtişamı ve kadın olmanın renkli dünyasını bir harmoni içerisinde tuvalime aktarmak istedim. “Onna Bugeisha” keskin fırça darbeleriyle bize, kadının toplumsal baskı ve dayatılanlar karşısında savaşını ve içinde taşıdığı güç ve potansiyeli anlatırken; çarpışan renkleriyle ise kadının çok yönlülüğü ve ihtişamına vurgu yapıyor.
• Eserlerinizde eğitimini aldığınız hat sanatından da etkiler katarak kendinize özgü bir teknik kullanıyorsunuz. Bu tekniğin büyüsü nedir? Kullandığınız tekniklerden bahseder misiniz?
Aslında tekniğim, her tür kuralı ve öğretiyi bozmam diyebilirim. O an içimden geçen her malzemeyi kullanabilir, her tekniği öğretilenin dışında kendi arzu ettiğim şekilde uygulayabilirim. Yapılanı bozmaktan hiç korkmadan, çok cesur çalıştığım bir teknik benimki; büyüsünün de buradan geldiğini düşünüyorum. Ben ruhumu ve iç dünyamı tuvalime aktarıyorum, dolayısıyla bunu yapacağım malzeme, teknik ve yol ile yapacağımı da sadece ben belirleyebilirim. Bu sahip olunabilecek en özgür ifade biçimi. Özgün ve bağımsız bir yolda, kendimi ve ruhumu ifade etmek dürtüsüyle ilerliyorum.
• Soyut ekspresyonist çalışmalarınızla hem ülkemizde hem de yurtdışında adınızdan söz ettiriyorsunuz. Türk bir sanatçı olarak, alanınızdaki bu başarınız konusunda neler söylemek istersiniz?
Öncelikle böyle yorumladığınız için teşekkür ediyorum. Benim için sanat, bir duygu ve ruh işi. Duyguların ise dili, dini, vatanı, ırkı olmaz. Sanat evrenseldir; tek bir coğrafyaya, kültüre ya da kesime hitap etmesi düşünülemez. Bu bağlamda yurtdışında sergi ve sanat fuarlarına katılıyor olmak, yabancı galerilerle iş birlikleri içinde olmak bir sanatçı için olması gereken bir durum. Bu sebeple, ne kadar farklı şehir ve ülkede yer alırsam, bu beni o kadar fazla besliyor ve mutlu ediyor. 2023 yılında yurtdışı kariyerime daha fazla ağırlık veriyor olacağız.
• Eserlerinizde kadınlardan ilham alıyorsunuz ve dünyaya mesaj veriyorsunuz. ELLE kadınlarına neler söylemek istersiniz?
Biz kadınların, gündelik hayatlarımız içinde taşıdığımız pek çok farklı sıfat var. İyi bir evlat, eş ya da anne, başarılı bir çalışan, bakımlı bir kadın derken yaptığımız her işi en iyi şekilde yapalım çabasıyla koştururken; bazen“Peki, ben özümde kimim ve ne istiyorum?” demeyi unutabiliyoruz. Bu sebeple pırıl pırıl tüm kadınlara şunu söylemek isterdim:”Kendi potansiyelinizi keşfedin, kendi ayakları üzerinde duran ve kendi hayatının kontrolüne sahip bir birey olarak, hayatta gerçekte ne yapmak ve nerede olmak istiyorsanız bunu gerçekleştirmek için savaşın”. Bana göre, en büyük mutluluk ve en hak edilmiş kişisel hak budur.