Niyet ettim Allah rızası için köşe yazmaya, döndüm kıbleye, uydum Ahmet Altan’a…
Rabbim ‘Taraf’ dedi
Tahmin edebileceğiniz gibi Bodrum’da tatildeydim. Gündüz ne yaptığımı yakında Takvim’de okursunuz. Ama geceleri… Ne yaptıysam olmadı. Gözüme devrimci tarzı kızıl şerit takıp yattım, bayraklı asker uğurlaması konvoylarının peşine takıldım, “Bir Kızıl Gonca’ya Benzer Dudağın” şarkısını dinledim, Kızıl Ordu marşlarını indirdim, Kuzey Kore’deki stadyum kutlamalarını düşündüm, Tekir Yaylası törenlerini düşündüm, Müşerref Akay’ı düşündüm, Ahmet Hakan’a Twitter’dan laf çakıp, Aydın Doğan’la Yunan Adaları’nı gezme hayali bile kurdum.
Olmadı. Bir haftadır ne yaptıysam istiarede Hürriyet kırmızısı görmek mümkün olmadı işte. Nasip kısmet meselesiymiş bunlar. Ahmet Hakan’a, Hürriyet için istiareye yattığında ırmaklardan Kızılırmak’ı, denizlerden Kızıldeniz’i, içeceklerden kırmızı şarabı pardon kızılcık şerbetini gösteren ilahi kudret bana mavi çilekleri, mor karpuzları nasip etti, rüyamı kırmızıya tabir edeceğim tek bir açık kapı bırakmadı, hepsini suratıma çarptı.
Hayırlara gitsin. Mesela son denememi yaptığım dün gece rüyamda yeşil bir parkayla, Yeşil Türbe önünde kendimi erik yerken gördüm. Fonda da Ahmet Özhan’dan “Yalnız Benim İçin Bak Yeşil Yeşil” çalıyordu. Tam yeşil gözlü bir hatun türbenin önünden geçiyordu ki, hayır peşinde koşarken günaha batmadan uyandım…
Önceki akşam da kendimi Yeşil kod adlı o Mahmut Yıldırım’dan aldığım La İlahe İllallahlı yeşil bayrağı, Yeşil Kundura’nın çatısına dikmiş, Grenpeace için yoldan geçenleri taciz ederken, Kaddafi’nin Yeşil Kitabı’nı okurken görmüştüm zaten.
Kaç gecedir yeşil kırlarda koşup, yeşil yeşil akan sulardan içiyor ve yeşil gökyüzüne bakıp, yeşil otlardan tadıyorum.
Tamam anladık. Mesaj alınmıştır.
Bu yeşil ama doların değil Taraf’ın yeşili. Onu da anladık.
Uzatmayalım. En azından Ramazan gibi yayılmacı değil haftanın sadece bir günü cuma. Sayılı gün çabuk geçer.
Camilerde Cuma hutbesi adı altında okunan 10. Yıl Nutuklarından, vaaz diye atılan al bayraklı, şanlı ordulu, bölünmez vatanlı sloganlarından, Orman Haftası, Kabotaj Bayramı mesajlarından, cehennem tasvirlerinden, cennetten arsa pazarlamalardan, parmağımızı taharet yaparken kaç karış açacağız konusunu ayrıntılarıyla işleyen fıkhı sohbetlerden sıkılanlar (midesi bulananlar) için her cuma Taraf’ta kutsal gündemi değerlendireceğiz.
Üç tane vaadim var size.
Cuma hutbesinin ruhuna uygun olarak memleket Müslümanlarının esas meselesine sansürsüz dalacak bu köşedeki haftanın sivil Cuma hutbesini yazan imamın gün gelip sere serpe fotoğrafları çıkacak tek bodrum, bir gün temizlemeye kalkarsa gerçekten de yorgunluktan düşüp sere serpe kalacağı evinin bodrumu olacak.
Bu Cuma hutbesi okunurken ayak kokusu, ter kokusu, halı kokusu, tefarik sürmüş ihtiyar amca kokusu almayacak, cep telefonları “Kalbini mi Kırdım Affedersin” diye çalmayacak.
Çıkışta da yarım kalmış bir caminin sekizinci minaresi için (tamamlanamaz inşallah), Kuran kursumuzda kalmakta olan çocukların iaşesi için (cami cemaatine güvenip mi kuruyorsunuz o kursları da çocukları Kuran adına perişan ediyorsunuz), camimizin sair giderleri için, (camiinin namazda fırtına efekti veren kliması bozulmuş, imamımız Vakit gazetesinin birinci sayfasında ilanı çıkan bir cami halısını çok beğenmiş, son dakika iman atağı yapan ihtiyar cemaat caminin bahçesine muhabbet için çardak yapmak istenmiş olabilir) Müftülük öyle istedi diye (Allah kurtarsın, olmadı laik devlet kurtarır zaten) para toplanmayacak.
Yani o tekerlekli tabutlar iki tane olsun…
Öyleyse niyet ettim Allah rızası için köşe yazmaya, döndüm kıbleye, uydum Ahmet Altan’a…