Per. Kas 21st, 2024

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gösterdiği “Kanuni mektubu”nun yanlış mektup olduğu iddia edildi.


Habertürk yazarı Murat Bardakçı, Başbakan Erdoğan’ın Ermeni tasarısının Fransız Meclisi’nde kabul edilmesinden sonra yaptığı konuşması sırasında gösterdiği üzeri tuğralı ve çerçevelenmiş mektubun, Fransa Kralı’na gönderilen Kanuni’nin 1526 tarihli mektubu olmadığını iddia etti.

Erdoğan’ın gösterdiği üzeri tuğralı mektup yine Kanunî’ye aitti yine Fransa Kral’ı 1. François’ya gönderilmişti ancak 1543’te yazdığı ve donanmasını Fransa‘ya yardıma göndereceğini söylediği bir başka mektuptu.

Bardakçı’nın iddiasına göre bu iş, konunun uzmanı oldukları iddia edilen arşivcilerin ilk sabıkası da değildi! 16. asırda Üçüncü Murad sahtesi yerleştirilip, makaslanmış olan belgenin fotokopisi tezhip-lettirilmiş ve geçen Temmuz‘da Türkiye‘ye gelen İngiltere Başbakanı David Cameron’a "hediye" diye verilmişti.

BARDAKÇI: GÖSTERİLEN FERMAN YANLIŞ-
Gazeteci Murat Bardakçı, Habertürk gazetesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Ermeni tasarısının Fransız Meclisi’nde kabul edilmesinden sonra geçen Cuma günü İstanbul’da düzenlenen "Müslüman Toplumda Değişim ve Kadının Rolü Konferansı"nda kameralara yanlış Kanuni mektubu gösterdiğini ileri sürdü. Bardakçı’ya göre şu hata yapıldı:

"-Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’ye, Kanuni Sultan Süleyman’ın 1526’da kendisinden yardım isteyen Fransa Kralı Birinci François’ya gönderdiği mektuptan da bahsetti. Tayyip Bey, konuşması sırasında Kanuni’nin mektubu olduğu ‘iddia edilen’, üzeri tuğralı ve çerçevelenmiş büyücek bir belgenin kopyasını da gösterdi…

-‘İddia edilen’ diyorum, zira Başbakan’ın gönderdiği belgenin Kanuni’nin Birinci François’ya 1526’da gönderdiği mektup ile hiçbir alakası yoktu! Arşiv uzmanları her zamanki gibi bir hata, hem de böylesine önemli bir konuda çok büyük bir hata edip yanlış bir belgeyi allamış, pullamış, çerçeveletmiş ve koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanını maalesef yanıltmışlardı!

-Tayyip Erdoğan’ın gösterdiği üzeri tuğralı mektup yine Kanuni’ye aitti, hatta Kral Birinci François’ya gönderilmişti ama Osmanlı’nın Fransa’ya atıfetini ifade eden 1526 tarihli o meşhur mektup değildi! Yani ‘Ben ki filanca memleketin, falan iklimin, şu toprakların ve bu kıt’aların hakimi, sultanlar sultanı Süleyman’ım, sen de Fransa vilayetinin kralı Françesko’sun’ ibaresinin bulunduğu mektupla hiçbir alakası yoktu! Arşivciler Başbakan’a Kanuni’nin 1526’daki mektubundan 17 sene sonra, 1543’te yazdığı ve donanmasını Fransa’ya yardıma göndereceğini söylediği bir başka mektubunun kopyasını vermişlerdi."

-"YERLE BİR EDİN ŞU SÜNNETLİLERİ…"-
Bu arada CHP’lilerin son Ermeni olayında verdikleri, "Fransa’nın aydınlanma tarihine yakışmıyor… Voltaire’in Fransası’na yakışmıyor" gibi örneklerin gerçeğe ne ölçüde uygun olduğu da sosyal paylaşım sitelerinde tartışma başlattı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu inkar tasarısını eleştirirken, "Sizin düşüncelerinize katılmıyorum ama düşüncelerinizi özgürce dile getirebileceğiniz mücadelenin başında ben olacağım’ diyen Voltaire’i düşünün bir de 21. yüzyılın başında Sarkozy’nin Fransası’nı düşünün" ifadesini kullanmıştı.

CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran da yaptığı yazılı açıklamada, "Çünkü bakınca görüyoruz ki, yasa geçerse Fransa Voltaire’i derin bir sessizliğe gömer, utancından konuşamaz hale getirir… Hani nerede, ‘Savunduğunuz fikre katılmıyorum ama onu savunabilmeniz için canımı bile verebilirim’ diyen Voltaire’in Fransası? .. Eğer Fransa bir fikri kabul etmeyenlerin cezalandırıldığı bir ülke haline geldiyse, Voltaire’in kemiklerinin üstünden geçiliyor" gibi ifadelerin yer aldığı bir açıklama yapmıştı.

Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Onur Bilge Kula’ya göre ise Voltaire’e göre, Türkler, "köle ticareti yapan", "kibar"; "vezirlerinin kafalarını vuran, taht kavgası içinde olan"; gayrimüslim tutsakları "köpek gâvur" diye adlandıran, üst yöneticileri "sağa sola sürgün eden" bir toplum.

Voltaire’e göre, Türkiye’nin en iyi filozofu diye geçinen derviş, Avrupalı filozoflar gibi, yaratılış, iyilik-kötülük, erdem ve özgürlük gibi kavramları sorgulamıyor. Her şeyi, tek egemen olan padişahın bildiğini varsayıyor ve ona boyun eğiyor, özgür ve özerk bir kişiliği bulunmuyor. Voltaire Osmanlı yerine "Türk" kelimesini kullanıyor. Voltaire’e göre düşünme, sorgulama Avrupalılara özgü ve bu yüzden de "Avrupalı akıl üstün" durumda.

Voltaire’in Kandid romanındaki derviş figüründe, tam da Avrupa oryantalizminin öngördüğü gibi, "özgür ve özerk düşünme" yerine, "tek ve mutlak güce itaat", "boyun eğme" ve "susma" gibi özellikler betimleniyor.

Voltaire, bazı yazılarında, örneğin, 1716 yılında, Prens Eugen’e adadığı bir şiirinde son derece olumsuz bir Türk imgesi çizer: "Yerle bir edin şu küstah sünnetlileri/Mücadele tutkusuyla dolu/Alın ayaklar altına türbanları/Bitirin artık şu yaşamı/Osmanlıların sarayındaki."

Aynı yıl Prenses Talmont’a Türkler hakkında şöyle yazar: "Yıkmaktan başka bir iş yapmayan ve sanatların düşmanı olan bu halkı sevmem."

Voltaire Alman kralı II. Friedrich’e ise "Tüm içten gelen duygularla, bu barbar Türklerin Ksenofon’un, Sokrat’ın, Platon’un, Sofokles’in, Euripides’in ülkesinden kovulmasını diliyorum" sesleniyor.

-"TÜRKLER ŞEHİR KURAMAZ"-
Voltaire, "Gelenekler ve Ulusların Zihniyeti" adlı yazısında Türklere ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor: "Türklerin kurmuş olduğu bir kenti kimse bilmez. Onlar, Antikite’nin en güzel yapılarını yıkıma terk ettiler ve şimdi bu yıkıntılar üzerinde hüküm sürüyorlar."

-HZ. MUHAMMED’E HAKARET EDEN TİYATRO YAZDI-
Voltaire’in "Muhammet" (1742) adlı Türkçeye çevrilmeyen geçen yıllarda opera olarak sahnelenen bir tiyatro eseri bulunuyor. Voltaire, bu dramada "İslam" yerine indirgemeci ve küçümseyici bir kavram olan "Muhammetçilik" kavramının Batı’nın "kolektif bilincine" ve "oryantalist söylemine" yerleşmesine öncülük etti.

Piyes, Hz. Muhammed hakkında herhangi bir dinin peygamberine asla yakışmayan ve "oryantalist" söylemi güçlendiren hakaretler içeriyor. Söz konusu hakaretler arasında oryantalizmin temel idelerini veya savlarını çağrıştıran, "acımasız despot", "zorba", "fetihçi", "düzinelerce halkı boyunduruk altına alan bir dünya hükümdarı", "aldatıcı", "dolandırıcı", "iç savaş çıkarıcı", "öç düşkünü", "yakıp yıkıcı", "egoist" sayılabiliyor.

Oryantalist söylemin temel kavramlarından biri olan "Muhammetçilik" de Fransa’da 18. yüzyılın ikinci yarısında ansiklopedilere, dolayısıyla da bilim alanına Voltaire sayesinde yerleşti.

Prof.Dr. Bilge’ye göre son derece olumsuz bir Türk imgesi geliştiren Voltaire, "Felsefe Sözlüğü"ne yazdığı "Muhammetçilik" maddesinde de ülkesindeki Hıristiyan köktencilerin önyargılarını eleştirmek amacıyla "Size bir kez daha söylüyorum, aptal cahiller, başka cahillere inanıp Muhammetçi dinin şehvet ve sefa dini olduğunu sanıyorsunuz, kesinlikle değil; yanılıyorsunuz" diye yazmıştı.

Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Onur Bilge Kula, Hıristiyanların "Muhammetçilerin işgal ettikleri yerleri ellerinden almak yerine, kolay yol olan onlara iftira atmak" yolunu seçtiklerini vurgulayan Voltaire’in, "İftiradan hiç hazzetmem, öyle ki, kadınlara zorba, sanatlara düşman bilip tiksindiğim Türklere bile abuk sabuk şeyler yakıştırılmasını istemem" sözleriyle Türklere ilişkin derin önyargısını ortaya koyduğunu kaydediyor.

-"FİKRİNİZE KATILMIYORUM, AMA CANIMI VERİRİM" SÖZÜ KİMİN?-
Söz konusu alıntılar sosyal paylaşım sitelerinde ve bloglarda paylaşılırken "Savunduğunuz fikre katılmıyorum, ama onu savunabilmeniz için canımı bile verebilirim" sözünün Voltaire’e ait olmadığını da Gazeteci Engin Ardıç ortaya koydu. Ardıç, Sabah gazetesindeki köşesinde söz konusu cümleyi 1935 yılında Evelyn Beatrice Hall adında bir kadın yazar uydurduğunu belirtti. Düşünürün hayranı olan Hall, "Voltaire’in Hayatı", "Voltaire’in Dostları", "Voltaire’in Mektupları" gibi eserler yazmış, Türk siyasetçilerin sık sık gündeme getirdiği bu sözü de uzmanı olduğu "Voltaire’in düşünce tarzına bir örnek" diye uydurmuş, yapıtlarında da bunu da açık olarak belirtmiş.

By Usta

<<- Kızlar Baklavalı erkekleri sever diye duyduktan sonra elinde baklava tepsisiyle gezen