Yeni Asya’nın sorularını cevaplandıran yazar Havva Akman Yıldız, “Evde sohbet etmeye imkân tanınmalı. (Dünyaya) çocuğun gözünden bakmaya çalışmak, anne babanın çocuğunu daha iyi anlayabilmelerini sağlayacaktır” şeklinde konuştu.
Öncelikle kitabınız hayırlı olsun Havva hanım. Bize biraz kendinizi tanıtır mısınız, kimdir Havva Akman Yıldız?
1974 doğumlu olup 4 yaşımda itibaren Hollanda’da yaşadım. Orada Sosyal Pedagoji, Klinik Psikoloji ve Çocuk Koçu eğitimimi tamamladım ve Aile ve Sosyal Bakanlığında ve Adalet Bakanlığında 12 yıl çeşitli görevlerde bulundum. Çocuk, aile ve yetişkinler sorunları ile ilgili vakalarda araştırmacı, danışmanlık, dâvâ menajeri, proje lideri, rehberlik, sosyal beceri eğitmeni, denetimci, mahkemelerde ceza ve hukuk dâvârlarda bilirkişi olarak görev yaptım. Çocuk ve ergen gelişiminin yanı sıra uzmanlık alanlarım istismar, taciz, davranış bozuklukları ve problemleri, zihinsel engelli, (aile içi) şiddet, kriminoloji, biyopsikoloji, etnik ve toplumsal sorunlardır. Evliyim ve iki çocuk annesiyim.
Kitabınızın adı bir çok annenin sorusunu kapsıyor ve dikkat çekici. Peki kitabınızın adından yola çıkarsak, siz yeni nesli nasıl tanımlarsınız?
Yaklaşık her 15 yılda yeni nesiller ortaya çıkar. Yani herkes (her çocuk) kendi zamanının ürünüdür. Fakat aynı sosyal ortamlarda yaptıkları deneyimlerden dolayı tutum ve davranışlarda benzerlik vardır. Bugünün ‘yeni nesli’ kalpten iletişim ve samimi bir yaklaşım istiyor. Kendilerini ifade etme ve yaratıcı olmak için alan istiyorlar. Beyinleri farklı çalıştığından ve teknoloji çağında büyümelerinden dolayı bilgiyi daha hızlı ve daha farklı işlemektedirler. Aslında yeni nesilde büyük bir potansiyel mevcuttur. Bu nitelikleri ve özellikleri geliştirmek için platform oluşturmamız gerekiyor. Bu, yeni bir düşünce biçimi gerektirir. Sol ve sağ beyin ile, düşüncede, eylemde, his de ve yapma da entegrasyon gerektiriyor. Bu toplumu yaratıcı düşünme uygulanması için bir çağrıdır, yeni nesilin. Bunun için cesaret gerekir. Egemen bir nesil istiyorsak önce anne-babalar egemen olmalıdır. Ebeveynler çocuğunu, yani yeni nesli anlamak, kavramak için ve ipucuna, desteğe ve kararlılığa ihtiyacı olduğu için ‘Yeni Nesli Nasıl Eğitmeli?’ kitabını yazdım.
Yine kitap ismine istinaden yeni nesli nasıl eğitebiliriz?
“Eğitmenin acı kökleri vardır, ama onun meyvesi tatlıdır,” diye yabancı bir atasözü vardır. Bu atasözünden de anlaşıldığı gibi çocuk eğitmek kolay olan bir şey değildir, ama doğal olan bir şeydir. Ancak günümüzde anne-babalar bu doğallığı kaybetmektedirler. Böylece yeni nesli eğitmede ebeveynler bir hayli zorlanıyorlar ya da öyle algılıyorlar. Çünkü toplumda değerler değişiyor, stres faktörleri çoğalıyor, ilişkiler arasında iletişim azalıyor, çocuklar ebeveynlerinden uzaklaşıyor ve aradaki bağ kopuyor. Bunun yanı sıra toplum bireyselleşme yolunda, olumlu olumsuz görseller eller altında ve ‘eski’ eğitim demode olmuş durumda. Günümüzde ebeveynler kendi eğitiminden devraldıkları ‘bağaja’ ve ‘içgüdülerine’ yabancılaşmış durumdadırlar. Çocuklar ebeveynlerine bağlı olmadan sağlıklı bir birey olarak büyüyemezler. Sezgi antenlerini devreye koyar ve böylece uyarıları alacak yeteneğe sahip olunur.
Çocuğun ihtiyacı onun sağlıklı gelişmesi, yetişmesi, büyümesi için gerekeni uygulamaktır ve olumsuz etkenlere karşı çocuğunu korumaktır. Çocuğun ihtiyaçlarını eğitimin 7 temel prensibi olarak kitabımda açıkladım. Bunlar:
1. Sevgi & İlgi, 2. İletişim, 3. Düzen, 4. Sınır, 5. Sorumluluk & Özgürlük, 6. Ödül, 7. Oyun
Bu 7 unsur eğitimin içerisinde yer alıyorsa, çocuk ebeveyni olmadan da kendini evde veya toplumda nasıl idare edebileceğini, nasıl sağlıklı bir şekilde eğleneceğini, duygularını nasıl ifade edeceğini ve (hayat ile) nasıl başa çıkabileceğini öğretilmiş olur. Yani kendisine ve çevresine egemen olur. Ayrıca bu 7 unsur eğitimin içerisine işlenirse çocukları eğitirken şiddete, hatta cezaya başvurmadan eğitip, olumlu davranış elde edilir. Çoğu eğitim sorunları bu şekilde çözmüş olunur. Bunlardan biri eksik olursa çocuk istenmeyen/olumsuz davranışlarda bulunur ve dengesiz davranır, sanki ‘zıplayan top’ gibi etrafına ve kendine (bilinçsizce) zarar vermeye başlar. Şunu unutmamak gerekir: çocuğun her olumlu ya da olumsuz davranışının altında bir ihtiyaç yatar. Bazı çocuklar biraz daha fazla sevgiye, bazıları daha fazla iletişime, bir diğeri daha fazla kurala, sınıra, ödüle ve oynamaya ihtiyacı vardır ya da bunlardan bazılarına daha az ihtiyacı vardır. Anne-baba davranışın altında yatan ihtiyacı bulmalı ve 7 temel eğitim prensibinin dozunu ayarlamalıdır. Bunları uygularken anne-babalar çocuklarına rehber ve örnek olmaları gerekir. Böylelikle hem yetkin hem de yetkili bir ebeveyn olurlar.
Çocuk için modelin önemi nedir? Ve bu modeller nasıl oluşturulmalıdır?
Anne-baba çocuğun en etkili rol modelidir. İyi örnek iyi takipçi oluşturur. Çocuklar anne-babalarına gıpta ederler ve her insan gibi onlar da başarılı bulduğu ve saygı duyduğu insanların davranışlarını örnek alırlar. Anne-baba çocuğundan değil, kendisinden her şeyin en iyisini beklemesi gerekir ve ilk etapta kendilerini terbiye etmeleri gerekir. Mükemmel ebeveyn(lik) yoktur ama sahip oldukları beklentilerinde gerçekçi olmalıdırlar ve hedefleri olması gerekir. Eğitimde hedefini kaybetmiş anne-babalar, çocukları ile yakınlığını da kaybederler. Eskiler: “Usulsüzlük vusulsüzlüktür,” derler, yani bir yöntemi olmayan amacına ulaşamaz. Anne-babalar ‘kendi gözünde örnek’ (model) olan birini seçerek, o kişinin benzerini yapmak insanın gayretini teşvik eder ve kendinde var olan yeteneğini kullanıp, yeteneklerini geliştirip en mükemmele doğru gitmesi gerekir. Bu kişi çevresinden biri de olabilir, bir uzman da olabilir veya ebeveynlik okuluna giderek de olabilir. Günümüzde doğru karışımı bulmak için daha fazla aranması gerekiyor. Bu arama ve fenomen olarak adlandırılan ‘eğitim belirsizliği’ bu çağımızda yeni. Bu yüzden tek başına eğitmemek için ve ebeveyn okullarına gitmek için bir bahane var.
Çocuk yetiştirmede babalara düşen sorumluluklar nelerdir? İşten yorgun gelen babalara bu konuda tavsiyeleriniz neler olur?
Çocukların üzerinde babanın rolü, küçümsenmemesi gerekir, çünkü büyük etkisi vardır. Babanın katılımı bilişsel, duygusal, sosyal, fiziksel ve psikolojik gelişimi üzerinde olumlu etkileri vardır. Hatta bu babaların çocukları daha yüksek IQ (zekâya) sahip oluyorlar. Baba babalık görevinde eksik davranırsa çocuğun gelişiminin eğri büyümesine yol açar ve babanın olumsuz tavrı çocukların üzerine oldukça derin izler bırakır. Gelişimini olumlu etkileyen babanın ‘erkeksi’ bir baba olması değil, çocuğunun babası ile sıcak bağıdır. Babanın şefkati, gülümsemesi, başını okşaması, tatlı sözü, hal hatır sorması, ödevi ile ilgilenmesi, çocuğunun anlattıklarını ilgi ile dinlemesi aile için ve bilhassa çocuk için büyük önem taşır. Ayrıca baba ailede ve toplumda çocuklarına örnek olduğu için onun evde ve dışarıda çocuklarına ve hanımına karşı olumlu tavırlar sergilemesi gerekir ve görev dağılımında payı olması gerekir. Netice de baba çocuğun dış dünyaya yürümesini taşıyan ilk sağlam köprüdür.
Baba işten yorgun gelmiş olsa da çocukları ile ilgilenmesi, oynaması babayı psikolojik olarak rahatlatır ve böylece yorgunluğunu atması için etkili bir yöntemdir. Akşamları, örneğin çocuklar yatmadan evvel onlarla birlikte kitap okumak ya da oyun oynamak gibi düzenli bir şekilde yapıla bilinir. Kitabımda 4. bölümde her yaş grubu için hangi aktiviteler yapabileceklerini bulabilirler.
Çocuğun sosyal ve vicdani gelişimi için anne ve babalar neler yapmalı?
Çağımızda yeni neslin sorunlarından bir tanesi sosyal ve vidanı gelişiminin azalması ve empati kurmakta zorlandıklarıdır. Bunun en büyük sebeplerden bir tanesi anne-babanın çocuğun isteğine göre davranmasıdır. Yani çocuk anne-babaya göre değil, anne-baba çocuğa uyum sağlama çabasında olduğu için. Bu şekilde yetiştirilen çocukların istekleri bitmez ve çocuklar mutlu olsun diye verilmiş özgürlüklerin aksine çocukların mutsuzluğu ve sıkıntıları artar. Bir diğer faktör çocuktan çok fazla performans beklentisi olması ve baskın bir eğitim tarzı vicdan gelişimini engeller. Anne-babalar kitabımda yazdığım eğitimin 7 temel prensibi onlara bu konuda da rehber olacaktır.
Çocuk ve ebeveynler arasındaki iletişimin sağlıklı olması için neler yapılmalı? Ergen çocukla olan iletişim konusunda neler söylerdiniz?
İletişim tıpkı sevgi gibi vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. İletişim veya sevgiden mahrum kalmış bebekler hayatta kalamıyorlar. İletişim kurarken (her yaşta) önemli olan atmosferin olumlu olması, tevazu, saygı içerisinde bir tutumun olması ve kullanılan kelimeler titizlikle seçilmelidir. Çocukların olumlu davranışları ön plana çıkarılmalı ve sözlü ya da sözsüz vurgulanmalıdır. Çocuk ile konuşurken ona kulak verilmeli. Böylece kendini duyulmuş ve anlaşılmış hisseder ve o çocuk sizin söylediklerinize de kulak verir. Bunu başarmak için ilk önce anne-baba kendine yakın olmalı, orada tamamen var olmalı, kendisi ile bağlanıp ve sonra dinlemeye başlamalıdır. Bunun yanı sıra kendi düşüncelerini, (ön) yargılarını, kararlarını bir yere park etmelidirler ve çocuğa anlatması için fırsat verilmeli. Böylece saygı içerisinde iletişim kurmuş olurlar, yani çocuğun anlattıklarına müdahale etmeden, onun fikirlerini, duygularını yadırgamadan dinlemelidirler. Bu şekilde iletişim kurmak etkili iletişimdir. Böylelikle çocuğun arzusunu, ihtiyacını, düşüncesini ve (almış olduğu) kararını anlamış olurlar. Sorular, çocuğun hakkında daha fazla bilmek istediğini belirten sorular sormaya gayret edilmeli. Sohbet etmeye de imkân tanınmalı, örneğin aile ile birlikte akşam yemeği, kahvaltı veya işbirliği yaparken (bahçe temizleme, pasta pişirme, ufak tefek tamirat işleri vs) bir fırsat olarak değerlendirebilirler. Dünyaya çocuklarının gözlerinden bakmaya çalışılmalıdırlar. Çocuğun gözünden bakmaya çalışmak çocuğunu daha iyi anlayabilmelerini sağlayacaktır.
Kız ve erkek çocuğumuzla olan iletişim farkı konusunda bizi aydınlatır mısınız? Her iki cinse nasıl davranmalıyız?
Dil ile ifade etme yeteneği kız ve erkek çocuklarında farklı gelişir. Bazı erkek çocukları geç konuştukları için ‘dil yetersizliği’ olarak algılanır. Onlarda dil gelişimi kız çocuklarına bakarak ‘geri’ kaldıkları gibi görünse de bu aslında onlar için bir dezavantaj değildir. Aksine erkek çocukların gelişimi için gereklidir. Bunun sebebi, erkek ve kız çocukların ilgi alanlarının farklı olduğundan diğer nitelikleri geliştirmekle meşgul olduklarındandır. Bu davranışa ‘tercih davranışı’ denir. Kız çocukları daha çok kelime ile ve erkek çocukları daha çok bedenleri ile ifade ederler, örneğin erkek çocuğu bir tepeye çıkıp (gururunu) haykırması gibi. Bu demek değildir ki, yetişkinler tarafından sözel ifade yeteneğine önem verilmesin. Vurgulamak istediğim sözsüz (beden) ifade yeteneği en az sözel ifade yeteneği kadar değerli olduğudur. Her ikisi de kendini ifade etme, belleme, sosyalleşme ve kişisel gelişimi için gereklidir. Her iki cinsiyette asıl sanat çocukların ‘dilinden’ anlamak, temas kurmak ve mizah kullanmaktır. Her iki cinste dil gelişimi dil çalışmalarından (ödevden) daha ziyade, temas yoluyla artar. Bu şekilde ebeveynleri veya öğretmenleri ile duygusal temas yapan çocuk kendisini güvende hisseder. Aynı çocuk, ebeveyniyle veya öğretmeniyle (olan) teması derinleştirmek için ve onların ‘dilini’ öğrenmek için keskin bir motivasyon geliştirir.
Röportaj: Arzu KONAN