“ABD’ye ne kadar yakın Tanrı’ya ne kadar uzak…” Bu, bir yakınmadır aslında. Meksika’nın devlet başkanlarından birine aittir. Burnunun dibinde olduğu ABD’nin müdahalelerinin bıkkınlığıyla söylenmiş, ABD’nin komşularına neler çektirdiğini ifade eden bir cümle. ABD’ye yakın olmayı “Tanrı’nın bile” önleyemediğini bu kadar iyi ifade eden bir cümle var mıdır?.. ABD sadece 1945’ten değil, çok öncesinden beri hem içinde bulunduğu bölgede, hem de uzak coğrafyalarda askeri müdahaleler yaptı. Her başkanlık seçimi sonrası bir ya da daha çok askeri müdahaleler oldu istediği ülkeye. Hiçbir başkanlık seçimi sadece bir seçim olarak görülmemeli bu yüzden.
ABD dış politikasının uzun yıllara dayanan askerileştirilmiş bir politika olduğunu bilmeyen yok. ABD, 120 yılı aşkın bir süredir önemli bir güç. Her seçilen başkan, elbette tek başına verdiği bir karar değilse de kendi doktrini doğrultusunda, “ABD güvenliği” ya da “çıkarı” için askeri güç kullanarak ülkelerin iç işlerine karıştı, hükümetler devirdi, kurdu. Sıkıcı gelebilir ama sıralayayım örneklerini: Trablusgarp’la savaş (1801-1805), Meksika ile savaş (1846- 1848), bu savaştan sonra aynı ülkeye 1853, 1859,1876, 1913, 1914, 1915, 1916, 1923 müdahaleleri.
YÜZYILI GEÇEN MÜDAHALELER TARİHİ
Meşhur Monreo Doktrini uyarınca ABD Güney Amerika ülkelerine de müdahalelerde bulundu. Kıtadaki en büyük ülkelerden Arjantin’e 1831’den başlayarak (20 yıl öncesine kadar) hep ABD müdahaleleri oldu. Latin Amerika ülkesi Nikaragua’ya, başına getirdiği kukla hükümetlere destek amacıyla 1855’ten itibaren, yakın bir tarihe kadar müdahalelerde bulundu. Küba’ya hâlâ süren dolaylı/dolaysız müdahaleleri var. Paraguay’a 1855, 1858, 1868, 1947,1973 yıllarında müdahale etti. 1948’de başkan adaylarından Jorge Eliecer Gaitan’ı öldürerek Kolombiya iç politikasına da el attı. 1948-1957 arası ABD yanlısı diktatörlerin yönettiği bu ülkede 300 bini aşkın insan öldürüldü. ABD, 1856 yılında Panama’ya ilk müdahalesini yaptı. Bunu 1898, (ülkenin Kolombiya’ya karşı bağımsızlık mücadelesini destekleme adına) 1903 müdahalesi takip etti. Bu ülke 1918’de, 1925’te iki kez, 1989’dan 1990’a kadar da üçüncü kez işgal edildi. Aynı ülkede 1941’de, 1968’de darbe gerçekleştirdi. 1981 yılında halkçı cumhurbaşkanı Albay Omar Torrijos Herrera CIA parmağı olan bir uçak kazasında ölünce CIA memuru Panamalı General Manuel Noriega başkanlığa getirildi. Şimdi Tayvan olarak bildiğimiz, 19. yüzyılda Çin’e bağlı olan Formoza’ya 1867’de asker çıkardı.
Japonya’nın tüm tarihini etkilemiş olan ABD bu ülkeye iki kez (1853-1858 ve 1939-1945) askeri müdahalede bulundu. Fiji’ye müdahaleleri, 1840, 1855, 1858’de gerçekleşti. Hawaii Adaları önce bir deniz gücü yollanarak (1893) ardından da (1898) herhangi bir resmi anlaşma olmadan ABD’ye bağlandı.
1950-1953 yılları arasında yapılan Kuzey Kore ile Güney Kore savaşına askeri müdahalede bulundu. 1956 Süveyş Kanalı krizini bahane ederek Mısır’a asker yolladı. Haiti’ye 1881, 1891, 1914 – 1934, 1994, 2004 – 2005 yıllarında, Samoa Adaları’na 1898’de müdahale etti. 1891’de Şili’ye, 1898-1910 ve 1989 (askeri) Filipinler’e, 1898-1902, 1906-1909, 1912, 1917- 1933, 1962 yıllarında Küba’ya askeri müdahalelerde bulundu. 1898, 1950 Porto Riko, 1898, 1944 Guam askeri müdahaleleri de var. Honduras, Dominik Cumhuriyeti müdahaleleri, Guatemala’ya 1920, 1954, 1966-1967, 1980 müdahaleleri, El Salvador’a 1932, 1981-1992 müdahaleleri, Almanya’ya 1948,1961, Vietnam’a 60 bin ABD askerinin öldüğü 1963 yılından 1973 yılına kadar süren müdahale, Lübnan’a 1958, 1982-1984 askeri müdahaleleri; Laos’a, Kamboçya’ya müdahaleleri, Grenada’ya, Libya’ya müdahaleleri, Bolivya’ya 1986, Liberya’ya askeri müdahalesi, Irak’a 1990-1991 ve 2003-2004 askeri müdahaleleri, Somali’ye asker çıkarma, Bosna’ya 1995 askeri müdahalesi, Afganistan’a 80’lerden bu yana süren müdahale. (Bu konuda derli toplu ayrıntılı bir çalışma olarak Haydar Çakmak’ın editörlüğünü yaptığı ‘ABD’nin Askeri Müdahaleleri’ kitabını Kaynak Yay. öneririm).
SEÇİMLERE KAYITSIZ KALINAMAZ
Çünkü hepimizi etkiliyor. Dünyanın neredeyse her yerine, kendince gerekçelerle, 120 yıldır müdahale eden bir savaş makinesi olarak ABD’nin başkanlık seçimlerine kayıtsız kalınamaz. Her başkan, dünya politikasını elbette ABD egemenlerinin uygun gördüğü anda değiştirip saldırgan politikaya dönüştürdü. Kendi doktrinlerini oluşturan başkanlar var. Bunlardan en bilineni, tüm yayılmacı ABD politikalarının esası sayılan Monreo Doktrini’nin babası ABD’nin beşinci Başkanı James Monreo’ydu. Bakın ne demişti: “Herkes şunu açıkça görmelidir ki, adil sınırlar içinde kalmak şartıyla toprak genişlemesi her hükümete daha büyük hareket serbestisi sağlar, güvenliklerini sağlamlaştırır ve diğer yönden bütün Amerikan halkı üzerinde iyi etkiler gösterir. Toprağın büyüklüğü bir ulusun birçok özelliğini belirler. Kaynaklarının, nüfusun ve fiziksel gücünün sınırlarını gösterir. Kısacası büyük güç ile küçük güç arasındaki farkı ortaya koyar”.
TRUMP’IN DOKTRİNİ…
Aday olduğunda kimsenin ciddiye almadığı, cehaletine herkesin tanık olduğu Donald Trump’ın da kendi adıyla anılan bir doktrini var. Bu doktrin Trump yönetiminin hazırladığı 18 Aralık 2017 tarihli “Amerika Birleşik Devletleri’nin Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi”ne dayanıyor. Özü şu: “ABD’nin rızaya dayalı hegemonya ve yumuşak güç anlayışını terk edip sert güç ve güvenlik politikasına ağırlık vermesi”. Sembolik gücü var denen başkanın dünyaya “çeki düzen verme” amaçlı her doktrini ülkelere acı, kaos, ölüm getirdi. Trump gidip Biden geldiğinde de durum pek değişmeyecek ama Biden da kendi “doktrinini” yaşama geçirecek. Tüm diğer ülkeler bu doktrine göre konum belirlemek zorunda kalacak.
BIDEN’IN DOKTRİNİ…
Peki Demokrat Parti’nin başkan adayı Joe Biden’ın doktrini var mı? Var. Hem de yeni değil. Kendi adıyla anacak olsak da Biden’ın üzerine oluşturduğu dış politika aslında Harry Truman’dan izler taşıyor. Yani Truman Doktrini, yeniden Biden’la hayat bulacak. Trump’ın “Önce Amerika” doktrinine karşı Biden’ın uluslararası işbirliğine kucak açan duruşu bu doktrini anlamak için yeterli değil. Kampanyası sırasında “özgür dünya”, “demokrasi”, “Avrupa”, “liderlik” gibi kavramlara sık başvuran Biden, Truman’ı takip edecek. İşaretleri var. Neydi Truman Doktrini? 1947’de Truman’ın “Sovyet tehdidi”ne karşı hazırladığı bir belgedir bu. ABD dış politikasında önceliğin Sovyetler’le mücadeleye verilmesi gerektiğini içeriyordu kısaca. Biden her ne kadar “uluslararası işbirliğine kucak açmaktan” söz etse de önceliği Rusya’yla, Çin’le hem ticari hem de siyasi anlamda mücadele etmek olacak. Bunun üzerine kurulu politikasında müttefiklerinin kim olacağı çok önemli. Müttefik olunursa sorun yok, ya olunmazsa? Ne olacağı belli. İşte budur ABD başkanlık seçimlerini istemesek de bizim/herkes için önemli kılan.