Sal. Kas 5th, 2024

Geçmişi, anda tekrar etmemiz, bu iki kelime kadar birbirine benzer.

Bebeğin doğduğu ilk aylarda, etkileşimde bulunduğu kişilerin yüzü, bedeninin diğer parçaları ve etrafındaki nesneler bir bütün olarak algılanamaz. Nesneler ve nesnelerle deneyimlenen duygular, bebeğin beyninde parçalar olarak kaydedilir.
Nesne ile etkileşim beyine kaydedilirken, etrafındaki diğer uyaranlar ile birlikte kaydedilir. O an etrafta var olan ısı, ışık, renk, koku, ses bunların hepsi bir deneyim olarak eş zamanlı içe alınır. Bu deneyimler, hoş duygular hissettiriyorsa, etrafında var olan diğer uyaranlar ile eş zamanlı ‘’Libidinal kutup’’da, kötü duygular hissettiriyorsa etrafındaki tüm uyaranlar ile birlikte ‘’Agresif kutup’’da biriktirilir.
3 yaşına kadar olumlu ve olumsuz deneyimler ‘’bölme’’ savunma mekanizması ile birbirinden ayrı tutulur. Sağlıklı aile ortamında büyümüş çocuklarda, 3 yaşından sonra bölme kalkar, libidinal ve agresif kutup entegre olur.
Libidinal kutuptaki deneyimlerin daha fazla olması, sonrasında kişinin ego yapılanmasının da güçlü olmasına karşılık gelecektir. Agresif kutuptaki deneyimlerin fazla olması ise sonrasında zayıf egosu olan bir kişiliğe karşılık gelecektir.
Beyinde kayıtlı olan her deneyimin bir kendilik kutbu, bir de nesne kutbu vardır. Bu iki kutbu, duygu bağı birbirine bağlar.
Bir nesne ile hoş duygular deneyimlendiyse; o nesne tekrar görüldüğünde hoş duygular uyandırır. Sadece nesne benzerliği değil, nesneden bağımsız eş zamanlı kodlanan diğer uyaranlar da tekrar görüldüğünde aynı hoş duyguları hissettirir.
Nesne ile deneyimlenen o an, olumsuz duygular hissettiriyorsa, o esnada eş zamanlı var olan tüm diğer uyaranlar odanın boyası, o an etrafta var olan koku, duvarın rengi, arka fondaki müzik, etkileşimde bulundan kişinin fiziksel özellikleri, saçı sakalı, göz rengi, boyutları, hepsi eş zamanlı duygusu ile birlikte agresif ünit de toplanır.
Bunlar beyinde bir zip dosyası gibi kaydedilir.
Girdiğiniz ortamda var olan ısı, ışık, renk, koku, kişi, kişinin sesi, saçı, sakalı, bıyığı gibi herhangi bir uyaran geçmiş kayıtlarınızdakilere benziyorsa o kayıtlardaki duygu açığa çıkar. O an hissettiğiniz duygu, aslında geçmişteki yaşantınızın duygusudur. Sadece fiziki koşulların benzerliği nedeni ile açığa çıkmıştır.
Yaşantınızda, nedenini bilmediğiniz bir şekilde bazı renklere, bazı seslere, bazı kokulara, bazı tatlara, bazı kişilere doğru çekilirsiniz. Bazı ortamlarda uzun süre kalmak istersiniz hissettiğiniz huzur nedeni ile. Adını koyamadığımız bir yakınlık hissedersiniz bazı kişilere karşı. Bazen bu duygu ‘’AŞK ‘’ olarak tanımlanacak kadar yoğun olur. ‘’Sadece göz göze geldik, çok büyük bir duygu oluştu içimde, o günden sonra unutamıyorum onu’’ bile diyebilirsiniz.
Oysa ki, o kişi ile açığa çıkan, geçmişte kodlanmış kişin duygusudur. Bu duygu, çocukluk yaşında bakım vereniniz; anneniz, babanız, bakıcınız ya da hayatınızdaki önemli ötekinin size hissettirdiği kodlanmış duygudur. Şimdi farkında olmadığınız benzerlikle açığa çıkan bu duyguyu anlamlandırmaya çalışırsınız.
Bazılarından da nedenini bilmediğiniz bir şekilde hoşlanmazsınız ve o ortamdan hızlıca uzaklaşmak istersiniz. Bazı kişilerin yanında uzun süre kalamazsınız. Bazı ortamlarda boğulduğunuzu sıkıştığınızı hissedersiniz. Bunu anlamlandırmakta zorlanırsınız. ‘’Bana yaptığı hiçbir kötülük yok ama nedense bir türlü sevemedim onu’’ dersiniz.
Çünkü bu duygularınız, çoğunlukla hatırlayamadığınız 0-6 yaş aralığındaki deneyimleriniz ile ilintilidir. Beyin daha önceki yaşantı ile ilişkili olan bir uyaranı gördüğünde hatırlar. Bununla kodlanmış duygu o esnada ortaya çıkar ve kişi tarafından hissedilir. Ancak buna dair bir görüntü ya da anı çoğunlukla hatırlanmaz, çünkü çok küçük yaşlara aittir. Bu nedenledir hissedilen duygu anlamlandırılamaz.
Kayıtlarınızda, yaşadığınız deneyim sırasında hissedilen duygular ve o an etrafta var olan çevresel uyaranlar gibi, o an hissedilen beden belirtileriniz de vardır. Çocukluğunuzda yaşadığınız deneyim, sizi o sırada heyecanlandırdı ya da korkuttu ve kalp atışlarınızı hızlandırdı ise, o anı hatırlatan herhangi bir uyaranı yakaladığında beyniniz, eş zamanlı kalp atışlarınızda artmaya başlar.
Yine aynı nedenle, bazı ortamlara girdiğinizde bedeninizde bazı değişiklikler hissedersiniz. Örneğin kalp atışlarınız hızlanır, soğuk terlemeleriniz başlar ya da vücudunuzun herhangi bir yerinde uyuşma, bulantı hissi, ağrı, kaşıntı, tansiyonunuzda düşme ya da yükselme gibi beden belirtileri ortaya çıkar. Bunu da anlamlandıramazsınız. Bu kez de şimdi ortaya çıkan, öncesinde yaşadığınız deneyim sırasında bedeninizde oluşan ve o anki uyaranlar ile birlikte kodlanmış olan beden tepkileridir.
Birdenbire kalbiniz hızlı çarpmaya başlar ama buna bir sebep bulamazsınız. Ancak beyniniz mutlaka o sırada bir tanıdık bulmuştur kendine, geçmişi hatırlatan. Hatta çoğu zaman bu belirtilerin ortaya çıktığı ortamın bile farkında değilsinizdir. Çünkü bir ortamda bunu hatırlatan koku iken başka bir ortamda bunu hatırlatan renk benzerliğidir. Bu nedenle şikayetinizi tetikleyenin ne olduğu düşündüğünüzde ortak bir nokta bulmakta zorlanırsınız.
Çoğu zaman bu şikayetleri bir hastalık belirtisi olarak algılarsınız. Çoğu zamanda bu şikayetleriniz tetkik edilir ve altında yatan bir hastalık bulunamaz ve yine çoğu zaman bu sürecin sonunda şikayetlerim psikolojikmiş demek zorunda kalırsınız.
Bu süreç çoğunlukla ya kalp atışlarınızı yavaşlatıcı ya da ruhsal olarak yatıştırıcı ilaçlarla son bulur. Sonrasında ‘’ilaçları kullanırken rahatım, ilaçları azaltmaya başladığımda şikayetlerim tekrar başlıyor’’ dersiniz . Acaba bağımlılık mı yaptı diye kaygılarınız başlar. Oysa ki kullandığınız ilaçların yaptığı, çoğu zaman bu geçmişten gelen kaynak duygularınız ile bilinciniz arasında bir yalıtım malzemesi olmaktır.
Yalıtım ortadan kalktığında, o nahoş duygular kodlandığı beden belirtileri ile tekrar ortaya çıkar. Böylece bir kısır döngünün içinde yaşantınız devam eder.
Heyecan, panik sıkıntı hissi, her an kötü bir şey olacak kaygısı ve birçok hoşa gitmeyen duygunun kökeninde ‘’geçmişi aramamızın” nedeni budur. Şikayet ettiğiniz duygunun kaynağına, yani ilk çocukluk deneyimlerinize ulaşabildiğimiz de bu duyguların ortadan kalkması mümkündür.
Zihniniz, hazine sandığı ise yıllar önceki bir yolculukta içini doldurduğunuz…
Şimdi, geminizi batırdığınız yerde sandıklarınızı aramalıyız…
İçine hapsettiklerinizi çıkarmalıyız… Bugünkü sıkıntılarınızı aydınlatmak için, yolunuzda bir ışık olarak kullanmalıyız…
Geçmişin yansımalarıyız … Yanılsamalarımızla yaşamaya çalışırken…
Aydınlıktır, durgun suların altında aranması ve bulunması gereken…

Sevgilerimle …

By Usta

<<- Kızlar Baklavalı erkekleri sever diye duyduktan sonra elinde baklava tepsisiyle gezen