Dicle ve Fırat’ın ortasında, kadim şehir Mardin’deyiz. Sıradışı abbara’larını, ara sokaklarını ve çok katmanlı kültürünü keşfederken yanımızda en az bu coğrafya kadar büyüleyici ve güçlü bir kadın var. Gündoğumundan günbatımına uzanan bir masalın içindeki varlığını hayranlıkla izlediğimiz Hande Erçel, Nicolas Ghesquiere tasarımı Louis Vuitton Cruise 2022 koleksiyonundan “zamanın dışında olduğunuzu hissettiren” Fütürist tasarımlar ile geçmişten geleceğe uzanıyor.
Ana akım ve sosyal medyanın etkisiyle hepimiz seni tanıdığımızı varsayıyoruz. Ama eminin keşfedecek daha çok şey var. Sen kendini anlatsan nasıl tarif ederdin?
Zaman geçtikçe ben de kendime ve hayata dair bir sürü yeni şey keşfediyorum. Aslında bunu hep söylüyorum, sosyal medyayla aramda çok organik bir ilişki var. Günlük hayatımda nasılsam sosyal medyada da öyleyim. Sakin, dingin, rutinlerine çok bağlı, işine ve hayata tutkulu, küçük detaylara heyecan duyan biriyim.
Geçtiğimiz Eylül ayında Sen Çal Kapımı dizisinin son bölümü yayınlandı ve sen o günden beri herhalde ilk kez bu kadar uzun bir süre televizyondan uzak kaldın. Senin gibi çalışmadan duramayan birine iyi geldi mi bu dinlenme dönemi, nasıl geçirdin vaktini?
Uzun seneler arka arkaya televizyona iş yapmış biri olarak açıkçası önce boşluğa düştüm. Çalışmaktan beslenen biri olduğum için durma hissine uzun bir süre alışamadım. Bir süre sonra yeni rutinlerim oluşmaya başladı. Bazı günlerimin tamamını Mavi’ye ayırdım, onunla anı biriktirmek için her fırsatı değerlendirmeye çalıştım. Bazı günler saatlerce çizim yaptım. Okumaya fırsatım olmayan kitapları bitirdim; izleyemediğim dizi ve filmleri izledim. Evimde vakit geçirmeyi çok seven biri olarak bol bol evde köpeklerimle ve arkadaşlarımla sakin, huzurlu zamanlar geçirdim. Hem dinlendiğim, hem de kendimi dinlediğim bir dönem oldu.
Sosyal medyada “Eda’yı çok özleyeceğim” diye yazmıştın. Her karakterinden ayrılmak zor oluyor mu yoksa Eda özelinde bir yorum muydu bu? Varlığına çok alıştığın bir insanı bir daha göremeyecek olmak gibi bir durum mu oluyor?
Oynadığım her karakter benim için unutulmaz ve hepsi çok özel. Hepsine bağlanıyorum; zaten bağlanmadan karakterin içine girilebileceğini de düşünmüyorum. Eda’nın hayatımda çok başka bir yeri olduğu doğru. Kendime çok yakın bulduğum, bana çok benzeyen bir karakter olmasının yanı sıra, seyirciyle kurduğu bağ da beni derinden etkiledi. Canlandırdığım karakterlerden ayrılmak tuhaf bir his; her karakterde bir parçamı bırakıp kendi hikayeme yeni parçalar eklemek; eksilirken çoğalmak gibi…
Dizi tam 85 ülkede gösteriliyor diye biliyorum, her ge en yıl yurtdışında da tanınırlığın artıyor. ELLE Girl Rusya edisyonunda Girl of the Year adayı oldun, İngiliz Glamour dergisi de seni dünyanın en güzel kadını seçti. Tüm bu beğeni nasıl hissettiriyor? Yurtdışından bir proje teklifi gelirse nasıl bakarsın?
Her oyuncunun hayalidir sanıyorum dünya çapında beğenilmek, yurt dışında projeler yapmak ve takdir edilmek. Tabii ki benim için de öyle. Tüm bunlar beni bu hayale daha da yakınlaştırıyor ve çok mutlu oluyorum. Bir yandan da ister istemez daha temkinli oluyorum çünkü bu sadece şahsi bir tanınırlık ya da başarı değil. Ülkemi de temsil ettiğim bir alan olduğundan tabii ki daha dikkatli olma zorunluluğunu ve daha çok çalışmak gereğini beraberinde getiriyor.
Şu anda eminim birçok senaryo okuyorsundur, aralarında kalbini çalan bir tanesi var mı? Bir sonraki işinde nasıl bir kadına ruh vermek istersin?
Okuduğum ve değerlendirdiğim senaryolar var. Bundan sonraki işimde derdi olan, davası olan, hayata karşı duruşu olan, izleyiciye hayatıyla, duruşuyla ilham verecek ve kalbinde yer edecek güçlü bir kadına ruh vermeyi istiyorum.
Tüm zorluklarına ve yoğun set hayatına rağmen televizyonu çok sevdiğini biliyorum, sence dijital işlere göre bir oyuncu açısından ne farkı ya da avantajı var?
Dijital işler zaman yönetimi açısından daha rahat olduğundan uzun ve yorucu set saatleri televizyon işindeki gibi olmuyor. Bu tabii ki hem ekip açısından, hem de oyuncu açısından çok büyük avantaj. Bunun yanı sıra dijital işlerde TV’deki gibi köşeli sınırlar olmadığından daha özgür olabiliyor, karaktere daha esnek ruh verebiliyoruz.
Bir daha dünyaya gelsen yine aynı mesleği mi yapmak isterdin?
Bir daha dünyaya gelsem; yine insanlarla kalpten gerçek bağ kurabileceğim, kitlelere inandıklarımı anlatabilecek gücü bana veren, kendimi ve ruhumu besleyebileceğim, çalıştıkça gelişebileceğim, dünya çapında kabul gören ve en önemlisi mutlu olduğum bir işi yapmak isterdim.
Geçtiğimiz aylarda hazır set yokken resim/çizim yapma fırsatı buldun mu? En çok hangi zamanlarda, hangi duygularla, hangi renklerle resim yaptın?
Çizim yapmak kesinlikle en etkili terapi yöntemlerinden biri. Genel olarak sanat, sanatın her alanı ruha dokunduğundan iyileştirici, dinlendirici etkileri çok fazla çalışmadığım dönemde doyasıya çizim yapma fırsatım oldu. Belli bir zamanı ya da duygusu var diyemem, o tamamen i imden, en derinden gelen ve beni tuvalin başına götüren bir dürtü.
ELLE’in Şubat sayısının teması “Local is the New Global”. Gezegeni korumak için her endüstride lokal üretimlerin desteklenmesi gereğinin altını çiziyoruz. Sen ne düşünüyorsun bu konuda?
Son yıllarda gezegenimiz o kadar fazla yardım çığlığı atıyor ki bunları duymamak, duymazdan gelmek neredeyse imkansız. Tüm yangınlar, depremler, doğal afetler, kuraklıklar, nesli tükenmek üzere olan canlılar, yok olmak üzere olan bitki türleri hepsi bize aynı şeyi anlatmaya çalışıyor: Yaşayabileceğimiz başka bir gezegen yok ve onu korumak için hepimiz kendi payımıza düşeni yapmak zorundayız. Bu anlamda lokal üretim desteğini çok kıymetli buluyorum. Ben de özellikle moda sektöründe sürdürülebilir koleksiyonları ve yerel markaları severek destekliyorum. Alışverişlerimi kendim yaparım, hep aynı marketten, aynı esnaftan alırım. Onlardan alışveriş ederken o sıcak, yerleşik olma ve tanışıklık hissini, daha ben söylemeden ne alacağımı bilip hazırlayacak kadar beni tanımalarını çok seviyor; lokal üreticileri desteklemekten de mutluluk duyuyorum.
Sence Covid sonrası dönemde tüketim konusunda tüm dünyada duyarlılık artacak mı, yoksa daha da çok tüketeceğimiz ve keyfimize düşeceğimiz bir “intikam alma” dönemi mi başlayacak?
Sanırım ikisi de gerçekleşecek ve hatta gerçekleşiyor. İnsan çok ilginç bir varlık. En çok internet alışverişlerinin hiç bir yere gidemediğimiz pandemi döneminde yaşandığını okumuştum bir araştırmada. Galiba tüketim insana kendini yaşıyor hissettiren bir eylem; o yüzden bunu hayattan keyif almakla eşleştiren bir kesim, yaşanmamış günlerden ve pandemi koşullarından “intikam alma” hissiyle tüketim çılgınlığını zirveye taşıyacak. Bunun yanı sıra benim gibi düşünen bir kesim de pandemi sırasında fazlasıyla g zlemleme fırsatı bulduğumuz ve bu zamana kadar fazlasıyla hizmet ettiğimiz materyal dünyanın anlamsızlığının farkında olarak daha hassas şekilde gelecek nesiller adına fark yaratma güdüsüyle gezegene ve insanlığa daha duyarlı yaşamaya çalışacak. Umarım ikincisi çoğunlukta olur.
Çekimimizi Mardin’de yaptık. Beğendin mi, bu kadim şehir ve Mardinliler sende nasıl bir etki bıraktı?
Mardin çok farklı, çok büyülü, çok masalsı, insanı en derinden bir yerinden içine alan bir şehir. Her köşesi başka bir hikâye, başka bir cazibeye sahip. Mardin beni büyüledi, kendine hayran bıraktı ve kalbimi çaldı. Kendimi bir masalın i inde hissettim. Mardinlilerin misafirperverliği, içtenliği, samimiyetleri bana evimdeymişim gibi hissettirdi. Tekrar gitmek için sabırsızlanıyorum. Harika bir deneyimdi…
Mardin’de hayvanlarla iletişimin inanılmazdı. Keçi yavrusu, papağanlar ve at… Hayvan sevgisi ve hakları konusunda ne söylemek istersin?
Muhteşemdi… Tabi zor anlar da oldu, çekim sırasında papağan parmağımı fıstık zannedip kemirdi ve ben soğuktan ilk anda anlayamadım, ama sonra bir süre o parmağımı kullanamadım. Hayvan sevgimi anlatacak kelime bulamıyorum. Hayvanlara karşı zaafım var. çok masum ve savunmasızlar. Bize muhtaç durumdalar. Sokaklardaki ve barınaklardaki binlerce hayvanın bir an evvel düzgün koşullarda yaşayabilmesi, sahiplendirilmesi, insanlar tarafından canice zarar gördüklerinde korunabilmeleri için kanuni olarak ciddi yaptırımlara ihtiyacımız var. Umarım son çıkan yasa ile bu durum biraz daha iyiye gider. Bunun yanı sıra tabi ki herkes bireysel olarak çevresinde yardıma ihtiyaç duyan hayvanlar i in elinden geleni yapmalı. Onların tek ihtiyacı bizim tarafımızdan sevilmek.
Yay burcu hem hayal gücüyle, hem de fiziksel olarak seyahat etmeye her zaman hazırdır derler; sen de öyle misin?
Yay burcunun özgürlük düşkünü, hayalperest ve seyahat meraklısı özelliklerini bire bir taşıyorum. Benim kadar seyahat etmeye hazır birini tanımamışsınızdır. Yakın arkadaşlarım bu özelliğime ve her seferinde aynı şekilde heyecanlanmama çok gülüyorlar; seyahate gideceğimiz günün gecesi uyku uyumak istemem, bavulumu en hızlı şekilde hazırlar ve herkesten önce erkenden hazır olup kapıda beklerim.
Bir takı markasıyla işbirliği yapacaksın. Kendin de takı ve aksesuar kullanmaya meraklı mısındır?
Takı yerine, etkinliğine, zamanına ve hatta duygu durumuna göre bile değiştirmek isteyeceğim çok kişisel bir aksesuar. Her alanda olduğu gibi takılarda da çok gösterişli parçalar yerine daha sade, ama güçlü ve özgür parçalar seviyorum.
Mavi’ye olan düşkünlüğün besbelli. Sadece teyzelik değil, ablan seyahatte olduğunda annelik de yapıyorsun. öyle zamanlarda zorlanıyor musun? Sana benzeyen tarafları ya da huyları var mı?
Mavi’ye çok düşkünüm. Ablam olmadığında onunla baş başa olmak, ona masallar okumak, onunla dans etmek, birlikte uyumak, yeni anılar biriktirmek hayatımın en değerli anları oluyor. Bunun yanı ablamın hayattaki en önemli varlığını bana emanet ettiğini hatırladıkça çok ciddi bir sorumluluk da hissederek geriliyorum ve her şeyi eksiksiz yapmaya çalışıyorum. Mavi doğduğu andan itibaren kendine has özelliklerini belli eden bir bebekti. Bana benzeyen çok fazla huyu var; en çok özgürlük düşkünü oluşu ve inadı benziyor.
Mavi’nin varlığının sana seninle ilgili öğrettiği yeni bir şey oldu mu?
Mavi büyürken ben de çok şey öğreniyorum. Ne kadar sınırsız, koşulsuz sevebileceğimi ve kalbimin ne kadar kocaman olduğunu deneyimliyorum onunla. Aynı zamanda hayattaki her şeye onun kadar merak duymayı ve her andan keyif almayı onunla tekrar tekrar öğreniyorum.
Klişe olacak ama malum Sevgililer Günü ayındayız, sormasak olmaz: Aşkın tanımını nasıl yaparsın? Aşık olmanın senin için en güzel ve en zor yanları nedir?
Ben aşkı tanımlamayı ve bir kalıba sokmayı çok doğru bulmuyorum aslında. Hayata duyduğum heyecan, işime duyduğum bağlılık, doğaya olan hayranlığım, hayvanlara olan zaafım da benim aşk tanımımın içinde yer alıyor. Aşk benim için bir delilik hali. Benim en deli dolu hallerim aşıkken içimden çıkıyor; bu da hem en güzel, hem de aynı anda en zor yanı.
Zaman tüneline girme şansın olsa geçmişe mi ışınlanmak isterdin geleceğe mi? Hangi çağa giderdin ve yanında kimleri götürürdün?
Öyle bir şansım olsa en yakın arkadaşlarımı yanıma alıp 1960’lı yılların Paris’ine gitmek isterdim. O romantik, büyüleyici ve samimi havayı yaşamak hoş olurdu.
Yeni teknolojilerle aran nasıl? Metaverse’de avatar’ını yarattın mı mesela? Ya da kripto sanata ve NFT’lere yaklaşımın nedir? Bütün bu gelişmeler sana ne hissettiriyor?
Günümüz, kendimizi devamlı olarak güncellememiz gereken bir ağ. Ben de yeni teknolojileri uzmanlarına sorarak, dinleyerek öğrenmeye ve kendimi güncel tutmaya çalışıyorum. Sanatın ve teknolojinin birleşme noktası beni olduk a heyecanlandırıyor. Hem sanatın erişilebilirliğinin kolaylaşıyor olması hem de fiziki sınırların, sahipliğin kaldırılıyor olması sanat algısını ve sanat eserlerini başka bir değere taşıyor, farklı bir konumlandırma yaratıyor diye düşünüyorum.
Bugünlerde sıkça tartışılan bir konu da sosyal medyanın özellikle genç kızlara dayattığı idealize beden algısı. Hatta Norveç’te marka ve influencer’lara filtre ya da rötuş uyguladıkları fotoğrafları belirtme zorunluluğu yasası getirilmiş. Gençlere ne tavsiye edersin?
Ekran önünde iş yaptığınız zaman sizi izleyen birçok kişi sizin fiziki özelliklerinizi en sert şekilde eleştirmeyi hak görüyor kendinde. Ne yazık ki ekran önünde olmayı seçtiyseniz herkese güzel gelen beden ölçülerine sahip olmalı, o ölçülerinizi ne pahasına olursa olsun her daim korumalı ve her koşulda kusursuz görülmelisiniz. Aksi halde her türlü eleştiriye ve hakarete maruz kalırsınız.
Bunun son zamanlarda biraz yıkılmaya başladığını düşünsem de, sosyal medyada idealize edilmiş beden ve güzellik algısı üzerinden yapılan her türlü baskı ve eleştiriyi çok haksız ve kırıcı buluyorum. Bu konuda basının, sosyal medyadaki yüksek takip iye sahip hesapların ve ünlülerin hassas davranarak duyarlılık oluşturmasının çok önemli olduğuna inanıyorum. Verebileceğim tek tavsiye şöyle: Size fiziki güzellik algısı üzerinden kim baskı yapıyor ve ağır eleştiride bulunuyorsa, bu onun kendi bedeni ya da ruhuyla olan mutsuzluğunun yansımasıdır, aldırmayınız!
Kendini çok eleştirir misin, yoksa genelde iyi mi davranırsın?
Zaman zaman kendimi çok acımasızca eleştirdiğim de oluyor. Öyle zamanlarda çok hırpalandığım için, çoğu zaman kendime şefkatli bir yerden yaklaşmaya ve dışardan bakmaya çalışıyorum.
Modun düştüğünde iyi hissetmek için ne yaparsın?
Bazen çok sevdiğim şarkıları açarak dans eder, bazen köpeklerimi alır uzun saatler yürüyüşe çıkar, bazen Harry Potter izleyerek uyuyakalır, bazen yakın arkadaşlarımla spontane bir program yapar, bazen de kendime izin verir ve o duyguyu yaşarım.
Muhteşem bir hayran kitlen var, takipçilerin çekim yaptığımızı anladıklarından beri ELLE hesabını DM yağmuruna tuttular. Bu ayrıcalıklı sevgiyi neye bağlıyorsun?
Benim onlara olan derin sevgime bağlıyorum. Onları nasıl sevdiğimi, ne kadar gerçek bir bağ ile senelerdir birbirimize bağlı olduğumuzu görüyorlar. Onlarla birlikte ve onların gözünün önünde büyüdüm; her anıma tanıklık edip benimle heyecanlanıp benimle üzüldüler. Çok şanslı ve minnet doluyum; iyi ki varlar.
Arkadaşların seninle ilgili en çok neyi sever, seninle ilgili en çok neye gülerler?
Geçen gün çok yakın bir arkadaşım bana ‘cesaretini, dik duruşunu ve en çok Aylin’in kızı oluşunu seviyorum’ diye bir not yazmıştı. Genel olarak biz arkadaşlarımla her zaman her durumda kendimize eğlence çıkarır ve her koşulda hep çok güleriz. Ama özellikle onlar bazı verdiğim soğuk tepkilerime ve küçük konulara olan büyük heyecanlarıma çok gülerler.
Dünyayla ilgili sana en çok umut veren ve yaşama motivasyonunu yükselten şey nedir?
Belki çok basit ve klasik gelecek ama gün doğumu bana en çok umut veren şey olabilir.
Güneşin doğuşunu her izlediğimde ilk kez izliyor gibi dakikalarca bakakalıyorum ve sıfırdan başlayabilecek yeni ihtimallerim olduğunu hatırlıyorum.
Kendini en iyi hissettiğin yer?
Mavi’nin yanı ve yüzebildiğim tüm denizler.
Bugün 10 sene önceki halinin koluna girip birlikte yürüyüşe çıksanız, ona ne derdin?
Hayat sana hiç ummadığın yerlerden rengarenk yollar açarken bir yandan da içinde hiç kapanmayacak bir boşluk yaratacak. İyi haber; sen içindeki o boşluğa rağmen renklerini kaybetmeden yeni yollar için heveslenmeye ve meraklanmaya devam edeceksin.
Röportaj: Melda Narmanlı Çimen
Fotoğraflar: Burcu Karademir
Moda Direktörü: ASLI ASİL
Saç: Nuri Şekerci
Makyaj: Ali Rıza Özdemir
Fotoğraf Asistanları: Furkan Irmak, Furkan Pala
Moda Direktörü Asistanı: Damla Hasanreisoğlu
Prodüksiyon: Zeynep Altınkut İlgün, İklim Arsiya / PPR Istanbul
Ulaşım için Ford Nas Otomotiv Mardin’e teşekkür ederiz.