Paz. Kas 3rd, 2024

Zeynep Elif Kaymakçı Özdemir ve İbrahim Özdemir, sosyal medyada duyma engelli insanların daha fazla dahil olmasını sağlamak amacıyla kolay, ulaşılabilir bir uygulama olan video altyazı uygulaması Subcap’i geliştirmişler. Apple ekosisteminde cihazların çip gücünün çok fark yarattığını belirten bu iki başarılı genç geliştirici bu uygulama sayesinde yurtdışına gitmekten vazgeçip ülkemizde kalmaya karar vermişler.

Başarılı otizm uygulaması Otsimo ve Otsime Speech Therapy’nin yaratıcısı Zafer Elçik ise dünya devlerinden Sago ile işbirliği içerisinde Sago Mini First Word’u kardeşinden ilham alarak tasarlamış. Kırktan fazla ülkede yaklaşık yarım milyon çocuğun hayatına dokunmuş bir uygulama olan Otsimo ayrıca 19 Mayıs Dünya Erişilebilirlik Farkındalık gününde App Store tarafında Global olarak feature edilmiş.

Dünya çapında yarattıkları başarı ve dokundukları hayatların hikayelerini öğrenip ilham almak için onlara süreçle ilgili tüm merak ettiklerimizi sorduk…

Sizi tanıyabilir miyiz?

Elif: Merhabalar, ben Zeynep Elif Kaymakçı Özdemir, 1989 Denizli doğumluyum. Denizli’de büyüyüp, lise öğrenimimi Denizli Anadolu Lisesi’nde tamamladıktan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliğini kazandım ve İstanbul’a yerleştim. Üniversitede elektromanyetik alanlar ve antenler üzerine konunun duayeni hocam Prof. Dr. İbrahim Akduman ile akademik çalışmalarda görev aldım. Son sınıfta iken Ericsson’da yarı zamanlı uzun dönem stajyer olarak kurumsal hayata ufaktan giriş yaptım. 2012’de üniversite mezuniyetinden sonra da Vodafone’da test mühendisi olarak çalıştım. 2014’te İbrahim’le tanıştıktan sonra Denizli’ye döndüm ve o zamandan beri kendi yazılım ofisimizde çalışıyoruz. Ben ürün, tasarım ve pazarlama üzerine çalışıyorum.

Zeynep Elif Kaymakçı Özdemir

İbrahim: Merhabalar, İbrahim Özdemir, 1989 yılında Denizli’de doğmuş bir girişimcidir diyebilirim. Çocukluğumdan beri ticareti seven birisiyim, hatta henüz çocukken bayramlarda kardeşlerime oyuncaklarımı satma anılarım meşhurdur. Aslında bu yüzden de üniversite tercihimi en az sermaye ile kendi işimi kurabileceğimi düşündüğüm için TOBB ETÜ Bilgisayar Mühendisliği bölümünden yaptım. 2012 yılında henüz mezun olmadan kendi firmamı kurdum ve özellikle mobil uygulama alanında birçok ulusal ve global markaya hizmet verdik. Son 3 senedir ise eşim Elif ile birlikte kendi mobil uygulama ürünlerimiz üzerine çalışmaya devam ediyoruz.

İbrahim Özdemir

Uygulama geliştirmeye nasıl karar verdiniz?

Elif: Bilgisayar kullanmaya 4 yaşında başladım ve o zamanlar hedefim mühendis olmak ve oyun yazmaktı 🙂 İşin özü yazılım her zaman ilgimi çekiyordu. Haberleşme mühendisliği okuyunca bir tık uzaklaştım. Sonrasında kurumsal hayatın, istediklerimi yapmamda ve yaratıcılığımı kullanmamda yeterli gelmeyeceğini farkettim. Farklı bir arayış içindeydim, İbrahim’le çok doğru bir zamanda tanışmış olduk. Kendisi yazılım ofisini beraber yürütmeyi teklif etti ve bana da çok cazip geldi. İlk başladığımda sadece kodlama yapıyordum. Üretmek, ürettiğimin çıktısını anında görmek beni iş anlamında çok tatmin etti. Şimdi kendi ürün fikirlerimizi oluştururken ve ürünlerin tasarımını yaparken kodlamadaki bilgi birikimimden oldukça faydalanıyorum.

İbrahim:2009 yılında Denizli’den Ankara’ya otobüsle giderken yanımda oturan kişi cebinden devasa ekranlı bir cihaz çıkardı, tüm ekranı dokunmatik olarak yönetebiliyordu ve bu cihaz ile film izlemeye başladı. Sanki gelecek filmlerinde gördüğüm bir sahneyi yaşatan bu cihazı sorduğumda ilk defa iPhone kelimesini duymuştum ve bu kişinin ODTÜ Teknokent’te yazılım geliştiricisi olduğunu öğrendiğimde kafamda 2 şey şekillenmişti. Beni bu kadar heyecanlandıran bir alanda okuduğum için çok şanslıydım ve ben de bu cihazlara yazılım geliştirip uygulama yapmalıydım. Bundan sonraki süreçte 2010 senesinden beri mobil uygulamalar yapıyorum. Hem kullanıcı hem de bir uygulama geliştirici olarak neredeyse tüm akıllı telefon sürecine yakından şahitlik etmek oldukça güzel bir deneyim oldu ve bugün bu tecrübeler sayesinde oldukça iyi ürünler geliştirebildiğimize inanıyorum. Burada üniversite yıllarımda izlediğim ve etkisinin halen daha üzerimde devam ettiği Steve Jobs’ın Stanford Üniversitesindeki ünlü konuşmasından bir alıntı yapmak istiyorum; “İleriye bakarak yaşamınızdaki noktaları birleştiremezsiniz, o noktaları ancak geriye baktığınızda birleştirebilirsiniz.” Bu sözün bendeki yansıması şu oldu, şu anda yaptığım şey ne olursa olsun anda kalıp bunu en iyi şekilde yapmalıyım, çünkü daha sonra bu yaptıklarım çok güzel bir bütünü oluşturacaklar. Oluşturdular da!

Uygulama geliştiricisi olarak bir gününüz nasıl geçer?

Elif: Her sabah ofise geldiğimizde yaptığımız ilk iş kahve demlemek 🙂 İlk kahvemi içerken mutlaka Subcap’in günlük raporlarını inceliyorum. Bir önceki gün ne kadar indirme almışız, ne kadar satış yapmışız, ne kadar harcamamız var, ülkelere göre kelime bazında market sıralamamız nasıl değişmiş ve kullanıcılardan market yorumu ya da mail gelmiş mi kontrol ediyorum. Rakiplerimizin yaptıkları değişiklikleri, kullanıcı yorumlarını inceliyorum. Daha sonra her gün yeni girişimlerin ve uygulamaların yayınlandığı Product Hunt sitesine göz atıyorum. Burada vizyonumu değiştirebilecek uygulamalar olabiliyor ve bazı yeniliklerden haberdar oluyorum. Ayrıca App Store’da o güne özel seçilen uygulamalara, yeni varsa editörlerin seçtiği ve öne çıkardığı uygulamalara bakıyorum. Tasarımlarını inceliyorum, ürün fikirlerini değerlendiriyorum. Sektörel anlamda kendimi beslemek çok önemli. Günün geri kalanında eğer uygulamaya yeni bir özellik ekleyeceksek bu fikri pişirmek üzerine kafa yoruyorum, eğer fikir pişmiş ise uygulama tasarımlarını yapıyorum. Uygulamada yeni versiyon çıkaracaksak App Store kelime analizlerini sıklıkla kontrol edip, uygulamanın görsellerinde ya da metinlerinde düzenlemeler yapıyorum.

İbrahim: İş bölümü olarak benim teknik tecrübem daha fazla olduğu için ben daha ziyade geliştirme tarafında çalışıyorum. Burada başarı için öğrenmeyi öğrenmenin ve çok yönlü olmanın büyük önem taşıdığını düşünüyorum. Çok hızlı gelişen bir alanda olduğumuz için teknik gelişmeleri yakından takip ediyor ve uygulamalarımıza eklemeye çalışıyorum. Bunun yanında tasarım, kullanıcı deneyimi ve pazarlama anlamında birçok kaynağı takip edip geliştirme aşamasında bu bilgilerimi kullanmaya özen gösteriyorum. Bu bağlamda günümün yarısı yeni şeyler öğrenmeyle, yarısı da aktif uygulama geliştirme ile geçiyor diyebilirim.

Burada şuna değinmeden de geçemeyeceğim; “Alet işler el övünür”. Bu yüzden donanımsal olarak çok iyi bir geliştirme ortamımın olmasına dikkat ediyorum, özellikle Apple’ın M1 işlemci serisi ile teknolojik olarak çok ciddi bir sıçrama yaptı. M1 Max işlemcili bilgisayarımın verimliliğimi çok arttırdığını da paylaşmak isterim.

Bir projenin başlangıç aşamasından itibaren aşamaları nelerdir?

İbrahim: Biz projelerimize aslında bir sorun/problem ile başlıyoruz, ardından bu sorunu teknoloji ile mobil alanda nasıl çözebiliriz diye bakıyoruz. Bu şekilde nasıl bir ürün yapacağımıza ana hatları ile karar vermiş oluyoruz. Daha sonra pazar araştırması yaparak mevcut uygulamaların benzer sorunları nasıl çözdüklerini inceliyor, bu uygulamaların yorumlarını inceleyerek kullanıcıların memnun oldukları ve olmadıkları özellikleri belirleyerek uygulamanın tüm özelliklerini çıkarmış oluyoruz. Bu aşamadan sonra uygulamanın tüm ekranlarının tasarımlarını yapıp, kullanıcı akışları üzerine çalışıyoruz. Ardından uygulamanın geliştirilmesi ve detaylı olarak test edilmesi geliyor. Son olarak da App Store için gerekli ekran görüntülerini ve metinlerini hazırlayarak ürünü yayına alıyoruz. Asıl macera ise bundan sonra başlıyor, kullanıcılardan gelen geri bildirimler ile ürünü sürekli iyileştirip bir yandan da farklı platformlarda uygulamamızın reklamını yapıyoruz. Burada en yüksek verimi henüz ülkemizde kullanımda olmayan Apple Search Ads üzerinden aldığımızı da paylaşmalıyız. Apple Search Ads ile App Store üzerinde uygulamanız ile alakalı olarak arama yapılan kelimelerde reklam vererek en üst sırada yer alabiliyorsunuz, burada uygulamanızı tam olarak hedef kitlesine sunabildiğiniz için dönüşümler oldukça iyi oluyor, umarız yakında Türkiye’de de kullanılabilir olur.

Birlikte geliştirdiğiniz ‘Subcap’ bir video altyazı uygulaması. Bu nasıl bir uygulama ve uygulamayı geliştirme kararı vermenizde neler etkili oldu? App Store ekibi ile nasıl bir koordinasyonuz var?

Elif: Uygulama fikri aslında kendi ihtiyaçlarımızdan çıktı. Kullanıcıların %80’i gibi biz de sosyal medyayı sessiz olarak tüketiyoruz. Dolayısıyla içinde konuşma olan videoları anlamıyor ve bu içerikleri hızlıca geçiyoruz. Sonrasında aslında duyma problemi olan bireylerin bu içeriklerden hiç faydalanamadığını fark ettik. Bu konuya farkındalığımız arttıkça şaşırmaya devam ettik, çünkü duyma problemi olan bireylerin sayısı tahmin ettiğimizden çok daha fazlaydı, dünya genelinde bu oranın %6 olduğunu öğrendik. Video içerikleri üretenler videolarına altyazı eklerse içeriklerini hem sessiz olarak izleyenler hem de duyma problemi olanlar anlayabilecekti. Konuşmaları otomatik olarak altyazıya çeviren bir uygulamanın içerik üreticileri için işi kolaylaştıracağını ve hatta bununla bir altyazı ekleme akımı başlatabileceğimizi düşündük. Bu durumda projemiz ticari boyutunun yaninda bir sosyal sorumluluk projesine dönüştü ve konuya daha dikkatli şekilde eğildik.

Subcap fikri bu şekilde doğdu. App Store’da benzer uygulamalar bulduk ancak bu uygulamaların kullanımının zor olduğunu ve yeterince farkındalık yaratamadıklarını fark ettik. Subcap’i yapmaya karar verdiğimizde de mottomuzu net olarak belirledik: herkesin kolayca kullanabileceği, karmaşık bir video editör kullanıyormuş gibi hissettirmeyen bir uygulama geliştirecektik. Uygulamamız kullanıcının mobil cihazında video işleme yapacağı için en fazla verimi, güçlü işlemcisi olan cihazlardan alacaktık. iOS cihazlarının oldukça güçlü işlemcileri olduğunu bildiğimiz için uygulamamızı öncelikli olarak sadece iOS cihazlara çıkarmaya karar verdik. Ayrıca Apple’ın erişilebilirlik konusuna çok önem vermesi bu kararımızda bize destek oldu.

Bizim için Apple içinde olmaktan mutlu olduğumuz ve kendimizi güvende hissettiğimiz bir ekosistem. Çünkü app store’a uygulamanızı gönderdiğinizde uygulamamız gerçek insanlar tarafından inceleniyor ve anlamlı geri dönüşlerle beraber uygulamanızın en iyi halini pazara sunuyorsunuz. Ayrıca App Store ekibinin geliştiricilerle çok güzel bir bağı var, bizlerin daha iyi uygulamalar yapması için düzenli olarak webinarlar düzenliyorlar ve burada önemli ipuçları paylaşıyorlar. Biz de bu etkinliklere katılmaya ve maksimum verim almaya çalıştık. Hatta bu etkinliklerden öğrendiklerimiz sonucunda uygulamamıza “Ücretsiz Deneme” özelliği ekledik ve uygulama gelirlerimiz önemli ölçüde arttı. Ayrıca katıldığımız bir etkinlikte Apple, yazılımcılara birebir görüşme fırsatı sundu ve biz de fırsatı kaçırmadık. Bir Design Evangelist ile görüştük ve uygulama ile ilgili çok güzel geri bildirimler ve tasarım fikirleri aldık. Tüm bunların yanı sıra Apple Türkiye ekibinin 29 Ekim’de App Store’da önemli Türk uygulamalarını listeledikleri “Made in Turkey” listesinde uygulamamızı öne çıkarması bizim için dönüm noktası oldu. O günden sonra uygulamamızın hem kullanıcı hem de satış grafikleri her geçen gün artmaktadır. Tabi burada kullanıcı geri bildirimlerini sürekli dinleyerek yeni özellikler eklemeye devam ettiğimizi de paylaşmalıyız. Örneğin son güncellememiz ile kullanıcılarımız artık videolarına otomatik çeviri ile farklı dilde altyazı ekleyebiliyor.

Erişilebilirlik öncelikli bir uygulama olduğumuz için tüm platformlarda olmamız gerekiyordu, bu yüzden 2 ay önce uygulamamızın Android versiyonunu da markete sürdük.

Sektörünüzde özellikle son yıllarda yurtdışına göç oldukça arttı. Siz çalışmalarınıza Türkiye’de mi devam edeceksiniz yoksa yurt dışı planınız var mı?

İbrahim: İkimiz de akademik olarak oldukça başarılı kişileriz. Ne yazık ki arkadaşlarımızın çoğu yurt dışına gittiler. Biz özellikle ailelerimiz Denizli’de olduğu için burada kalmaya karar verdik, ancak en sonunda Eylül 2021’de, sene sonuna kadar kendi uygulamalarımıza bir şans daha verip, eğer istediğimiz başarıya ulaşamazsak yurt dışına gitmeye karar vermiştik. Bu sürede uygulamalarımızın grafikleri oldukça iyi gitti ve şu anda yurt dışı göç planlarımızı tamamen iptal ettik. Gezmeyi çok seviyoruz, ve artık yurt dışına gezmeye gideceğiz 🙂 Sonuçta mobil uygulama satışları sayesinde döviz ile para kazanınca hem kendi ülkemizde yaşamak hem de yüksek döviz kuru nedeniyle kazancımızın oldukça değerli olması burada kalmaya karar vermemizi oldukça kolaylaştırdı.

Uygulama geliştiricisi olarak karşılaştığınız sektörde ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

İbrahim: Zorluk olarak değerlendirmesek de bu alanın yeteri kadar ilgi görmediğini düşünüyorum. Son zamanlarda duyulan büyük satış haberleri sayesinde mobil oyunlar ve özellikle hyper-casual oyunlar çok ilgi odağı oldu. Ancak hem yatırımcılar, hem yazılımcılar insanların gerçekten problemlerini çözen, abonelik tabanlı olarak satabilecekleri mobil uygulamalarla da oldukça iyi gelirler elde edebileceklerinin farkında değiller. Bu yüzden bu alanın daha da parlatılması gerektiğini düşünüyorum. İnsanların gözünde genel olarak girişimcilik milyonlarca dolar döngülerin olduğu, yatırım alınarak unicorn olunan bir süreç. Ama burada başarı oranları çok çok az ve başarısız olanlar hiç konuşulmuyor bile. Bunun yerine şu anda birkaç kişilik ekipler güzel bir uygulama ile deyim yerindeyse mikro-girişimci olabilir ve hiç yatırımcı arama ve yönetme süreçleri olmadan çok güzel gelirler elde edebilirler.

Güçlüklerin yanı sıra bu işin sizi tatmin eden yönü nedir?

Elif: Uygulamamızı kullananlarla birebir iletişimde olmak bizim için çok önemli. Kullanıcılar herhangi bir zorlukla karşılaşır da çözemezlerse diye uygulamamızda canlı yardım özelliğimiz var. Saat farkı fark etmeksizin bize chat üzerinden yaşadıkları problemleri yazabiliyorlar, biz de kendilerine hızlı bir şekilde çözüm sunuyoruz. Karşılarında canlı ve yardımcı olmaya çalışan birini görmek kullanıcılara güven veriyor ve çok güzel geri bildirimler alıyoruz.

Yaklaşık her hafta en az 1 tane sosyal medya hesabımıza “bakın sizin uygulamanızı kullanıp altyazı ekliyoruz” mesajı geliyor. En çok da uygulamamızın kolay kullanımlı olduğunu söyleyen mesajlar bizi mutlu ediyor, çünkü en baştaki amacımıza ulaştığımızı görmüş oluyoruz. Bu süreçte bizi en içten mutlu eden şey ise erişebilirlik toplulukları ile direk iletişime geçip onlara yardımcı olabilmek ve onların güzel geri bildirimleri. Erişebilirlik, bu gelişen dünyada kendi çapımızda hepimizin sorumluluğudur.

Yaptığımız işin insanlara olumlu bir şekilde dokunması, birilerine kolaylık, birilerine de imkan sağlaması müthiş bir duygu.

Otsimo’nun yaratıcısı Hasan Zafer Elçik ve Sago tarafından geliştirilen Sago Mini First Words:

Sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Zafer, 28 yaşındayım. ODTÜ Bilgisayar Mühendisliğini kazanarak doğup büyüdüğüm Eskişehir’den ayrılıp Ankara’ya yerleştim. Otsimo’yu bölümden arkadaşım Sercan Değirmenci ile birlikte üniversite yıllarımızda kurduk. Altı senedir Ankara bazlı olarak mükemmel bir ekiple Otsimo için çalışıyoruz.

Hasan Zafer Elçik

Uygulama geliştirmeye nasıl karar verdiniz?

Küçük kardeşim Alper’e otizm teşhisi konulduğunda eğitimine yardımcı olacak, onun da ilgisini çekecek alternatifler aramaya koyuldum. Fakat gördüm ki otistik bir çocuğun ihtiyaç ve hassasiyetlerine uygun, erişilebilir bir kaynak, özellikle de mobil cihazlarda bulması neredeyse imkansızdı. Ben de kendim yapmaya karar verdim.

Otsimo ve Otsimo Speech Therapy uygulamalarının yaratıcısısınız. Öncelikle hikayesi nedir bu uygulamaların?

Otsimo Özel Eğitim ve Otsimo Konuşma Terapisi uygulamaları aslında çok kişisel bir hikayeden çıktı. Bahsettiğim gibi küçük kardeşime iki yaşındayken otizm teşhisi konuldu. Ne yazık ki özel eğitime olan ulaşım ve imkanların yetersiz olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bundan biz de nasibimizi aldık. Biz Alper’e özel eğitim imkanı sunacak kadar şanslıydık fakat hem bunu evde destekleyecek bir kaynağımız yoktu hem de Alper’in arkadaşları bizim kadar şanslı değildi.
Çok araştırma yaptım. Makaleler okudum, uzmanlara danıştım. Kendi imkanlarımla Alper’in eğitimine katkı sağlamak için yöntemler aradım. Otizmin getirdiği dikkat eksikliği ve uyaranlara karşı hassasiyet, kaynaklarımızı epey kısıtlıyordu. Eğitiminde herhangi bir konuya beş dakikadan fazla odaklanamıyor, sıkılıyordu. Bir gün benim akıllı telefonumla oynarken, Alper’in bırakın beş dakikayı, 15-20 dakika gibi sürelerle ekrana bakabildiğini, odağının kaymadığını fark ettim. Bu nedenle eğitimine destek olmak için hemen mobil app’ler araştırmaya koyuldum fakat elim boş döndüm. Piyasadaki ürünler otistik çocukların hassasiyetlerine uygun değildi, uygun olanlar da cep yakan düzeyde ulaşılamazdı.
O sırada üniversitede Bilgisayar Mühendisliği bölümünde beraber okuduğum arkadaşım Sercan ile birlikte biz bir şeyler yapabilir miyiz diye düşündük, bir sürü araştırma ve inceleme yaptık ve ufak bir renk eşleştirme app’i yaptık. Sonra hemen Alper’le denedik. Alper okulda öğrenemediği renkleri hızlıca öğrendi, telefonu elinden düşüremedi. Biz de bu işe yarayan çözümü herkese ulaştırmak için kolları sıvadık. Otizm dünyada her 44 çocuktan birini etkiliyor ve tüm dünyada erişilebilir özel eğitim çözümlerine ihtiyacımız var.
Otsimo Konuşma Terapisi uygulamamız da yine Alper’den ilham alınarak geliştirildi. Alper konuşamıyordu, non-verbal otistikti. Ona sürekli yeni oyuncaklar, eğlenebileceği şeyler alıp konuşmasını desteklemeye çalışıyordum. Bir gün mikrofonlu oyuncak bir piano aldım. Ben bir şeyler söyleyip sonra ona uzatıyordum mikrofonu. Sonra beni taklit ederek o da söylemeye başladı. Bu aslında konuşma terapisinde sıkça kullanılan bir yöntem. Bundan ilham alarak da Konuşma Terapisi app’ini geliştirdik.

Peki Otsimo nasıl bir uygulama? Kimlere yönelik?

Otsimo, özel eğitim ihtiyacı olan çocuklara ulaşılabilir ve kaliteli eğitim içerikleri sunan çözümler üreten, ihtiyaca göre applerin kendilerini çocuklar için değiştirip ayarlamalar yaptığı bir app. Applerimizi otizmli, down sendromlu gibi nörogelişimsel farklılıkları olan, aldığı tanıya bağlı olarak konuşamayan tüm çocuklar kullanabilir.

Sago ile işbirliginiz nasıl gelişti? Uygulamanin GAAD gununde App Store tarafindan ön plana çıkarılmasının hikayesi nedir?

Sago Mini’nin müthiş bir mottosu var, “Çocuklar bizim patronumuz.” Gerçekten de yaptıkları her şey çocukların onayından geçiyor, çünkü önemli olan onların eğlenmesi ve güzel vakit geçirmesi. Günün sonunda çocukları bu kadar merkezine alan bir şirketin dünyaca tanınması, hem ebeveynler hem çocuklar tarafından çok büyük bir beğeni toplaması çok şaşırtıcı olmuyor. Bu bakımdan Sago Mini ile yaptığımız işbirliği bizim için gerçekten anlatılamaz önemde bir dönüm noktası. Her çıkardığı yeni üründe ebeveynler ve çocuklar heyecanla haber bekliyor. Biz de bunu birlikte yaptığımız ilk uygulamayı yayınlayacağımız dönem tecrübe ettik. Bütün dürüstlüğümle söyleyebilirim ki bu noktaya ulaşmak her uygulama geliştiricisinin hayalidir. Kullanıcılarının kendilerine güvenmesi, yeniliklerden haberdar olmak istemesi ve bu doğrultuda samimi geri dönüşlerle uygulama içeriğini geliştirmek için çaba harcaması. Kısacası Sago Mini bir marka ve şirket olarak kullanıcılarıyla çok güzel bir ilişki kurmak için uğraşmış ve çocuklara kendini adamış bir kurum. Bu, Otsimo adına çok büyük ve başarılı bir adım. Birlikte çok güzel şeyler başaracağımıza eminim.
Aslında bu işbirliği, hem Sago Mini’nin hem de bizim yaptığımız işin doğal bir uzantısı gibi oldu. İki şirketin de amacı çocukların hayatını güzelleştirmek, eğitirken eğlendirmek, potansiyellerine ulaşmalarını sağlamak. Biz şu an Sago Mini’nin özel eğitim uygulamaları geliştiren stüdyosu olduğumuz bir işbirliği içerisindeyiz. İlk app’imiz Sago Mini First Words de buradan doğdu. Konuşma terapisini Sago Mini’nin müthiş karakterleriyle milyonlarca çocuğa ulaştırma fırsatını bulduk.
GAAD Otsimo’nun kültürünün tam kalbinde yer alıyor aslında. Bizim ilk çıkış noktamız, erişilebilir, ihtiyaçlara uygun, tüm çocukların kolaylıkla kullanabileceği, temeli bilime dayanan ve uzmanlarca dikkatlice geliştirilen çözümler üretmek. O nedenle aslında App Store’da hem Otsimo applerimiz hem de First Words ile yer almamız da aslında doğal. Dünyda bu niş alanda çalışan çok az girişim var, bunlardan biri ve hatta en iyilerinden biri olduğumuz için çok mutluyuz.

Bu alanda uygulamanızı destekleyen ve işbirliği içinde olduğunuz markalar var mı?

Sago Mini ile işbirliğimiz bizi ulaşmak istediğimiz hedeflere çok daha sağlam adımlarla ulaştıracak. Sago Mini uygulamalarının 40 milyondan fazla indirmesi var, bu da demek oluyor ki konuşma terapisi ihtiyacı olan çocuklara ulaşmak için çok çok daha fazla kaynağımız var. Elbette burada Apple ve App Store’u konuşmadan da geçemeyeceğiz. Çok dikkatlice, detaylı araştırmalar ve uzman önerileriyle geliştirdiğimiz uygulamalarımızı bir kitleye ulaştıramadığımız sürece hedeflerimize ulaşamayız. Burada en başından beri bizi çok iyi bir ekosisteme dahil ediyor App Store. Uygulamalarımızın tanıtımında, GAAD veya Dünya Otizm Farkındalık Günü gibi özel tarihlerde de ilgilenebilecek kitlelere ulaşabiliyoruz.

App Store ekibi ile nasıl bir koordinasyonuz var?

App Store büyük bir platform ve bu ekosistemde var olmak bize çok fayda sağlıyor. Özellikle uygulamalarımızı geliştirirken App Store ekibiyle iletişim halinde olup onlardan bilgi alarak var olan en iyi teknolojileri, en uygun araçları kullanmaya çalışıyoruz. Sürekli yeni özellikler, yeni yazılım geliştirme kitleri ortaya çıkıyor. Bunların takibini App Store ekibiyle iletişim kurarak yapıp, mümkün olduğunca faydalı ve etkili bir şekilde kullanıyoruz.
GAAD gibi özel günlerde de Apple ekibiyle detaylıca iletişim kurarak editörlerine bugüne kadar yaptıklarımızı anlatıyoruz ki daha çok çocuğa erişme hedefimizi gerçekleştirebilelim. Dediğim gibi, çok büyük bir platforma ve ekosisteme dahil olmanın en büyük avantajlarından biri bu. Uygulama geliştirmek için en stabil ekosistemi bize Apple cihazlar sunuyor, bu nedenle de Apple ve App Store ile sürekli iletişim halinde kalmak, daha büyük bir kitleye ulaşmamızda ve geliştirdiğimiz applerin ön plana çıkmasında fayda sağlıyor.

Uygulama geliştiricisi olarak karşılaştığınız sektörde ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

EdTech sektörü aslında epey büyük, fakat konu özel eğitim ihtiyacına yönelik çözümler olduğunda makas oldukça daralıyor. Yatırımcılar halihazırda var olan platformların ve çözümlerin büyütülmesi konusunu daha ilgi çekici duruyor. Bu nedenle yatırım bulma konusunda sıkıntılar yaşadık. Ancak Galata Business Angels ve Teknasyon gibi etkiye (impact’e) önem veren yatırımcılarla karşılaşmamız, ürün geliştirmede ve aynı zamanda bir networkün içerisinde olma güvenini sağlamada bize çok faydalı oldu. Yaptığınız işi anlayıp bunun arkasına geçebilecek oluşumlarda bulunmak hem bireysel olarak hem de iş açısından yol haritası çizmenizde çok daha yardımcı oluyor.
Böylesi spesifik bir amaç için girişimci olduğumda ilk fark ettiğim şeylerden birisi de yetişmiş insan kaynağına ulaşımın sosyal girişimler için ne kadar daha zor olduğuydu. Finansal açıdan kaynaklarımız kısıtlıydı. Fakat ben hiç güzel bir ekip kurmaktan vazgeçmedim ve bu sektöre girdiğim andan beri ekibin ve ekip çalışmasının, geri verme kültürünün önemini anlatmaktan geri durmadım. Ne mutlu bana ki müthiş bir ekip var arkamda. Bu ekipteki her bir kişi, arka planı ya da geleceğe dönük düşünceleri ne olursa olsun bir iz bırakmak için benimle birlikte yürüyor. Yürümekle de kalmıyor, bir sürü başarılara birlikte imza atıyoruz.
Karşılaştığımız bir başka zorluk da eğitim teknolojileri alanında özel eğitim ve çocuk uygulamaları arasındaki paylaşımın epeyce kısıtlı olması. Bazen yetişmiş insan kaynağına bazen de know-how’a erişebilmek için çok çabaladığımız oldu. Otsimo hakkında çok söylediğimiz bir söz var: Biz tekerleği yeniden keşfetmedik. Var olan bilimsel araştırmalar temelinde var olan ve kanıtlanmış yöntemleri, elimizin altında duran teknolojilerle erişilebilir hale getiriyoruz. Fakat bu paylaşımın kısıtlı olması sebebiyle bazen gerçekten tekerleği yeniden keşfetmemiz gerekebiliyor. Tam da bu yüzden, bunun artık bir sorun olmaması için Ankara’da dört farklı yazılım geliştirme ve ürün geliştirme etkinlikleri düzenliyoruz. Bu bilginin paylaşılması, bağın kurulması bizim için çok önemli. Bunun için kendi etkinliklerimizin yanında onlarcasına da sponsor oluyoruz.

Güçlüklerin yanı sıra bu işin sizi tatmin eden yönü nedir?

Ben bu işe kardeşimden ilham alarak başladım ama bugüne kadar hayatına dokunduğumuz yüz binlerce çocuğun ailelerinden ve bakım verenlerinden aldığımız geri bildirimler benim ve ekibimin yaptığımız işi devam ettirmemiz için gereken itkiyi fazlasıyla sağlıyor. Özel çocukların ilk sözlerini söylemesi, renkleri öğrenmesi bizler için o kadar değerli ki. Aynı zamanda farkındalık yaratabilmek ve özel eğitim teknolojileri sektöründe Ankara’dan çıkıp kırktan fazla ülkede neredeyse yarım milyon çocuğun hayatına dokunabilmiş en iyi app’i geliştirmek ve devam ettirmek de cabası.

By Usta

<<- Kızlar Baklavalı erkekleri sever diye duyduktan sonra elinde baklava tepsisiyle gezen