Per. Kas 21st, 2024

Sezon koleksiyonlarını birleştiren nokta özgürleştiren dans hareketlerinden, gece kulüplerindeki yükselen seslerden ve 60’ların asi festivallerinden geliyor. Aralarında performans sanatlarının geçtiğimiz iki yıl içerisinde karşılaştığı zorluklara dikkat çekmek isteyen de vardı, ilk gençlik yıllarında izledikleri bale gösterilerini, festival alanlarındaki o kaçamak flörtleri yad etmek isteyende. Tasarımcıların sırları bu kez dans ve müzik yoluyla su yüzüne çıkıyor!

Dans ve müzik sanırım içgüdülerimizi, yaratıcı yanımızı en kolay dışa vurduğumuz iki araç. Dans etmekten kimi zaman utandığımız ya da kaçındığımız doğrudur, peki ya müzik? Hayatımızın her anını domine eden, ruh halimize göre şekillenen bir güce sahip. Mırıldandığımız sözler kişiliğimizin daha doğrusu hislerimizin tam bir turnusolu. Kıyafetler ve modanın da müzik gibi bir dokunuşu var hayatımıza. Hislerimiz ve kimliğimiz konusunda büyük ipuçları veriyor.

VERSACE

Diğer bir taraftan müzikler kendi alt kültürünü oluşturdukça büyük resmi tamamlamak için oyuna kıyafetler de giriyor. Hip-hop, rap, rock, reggae, pop… Türler uzayıp gidiyor, stiller ve dolayısıyla tasarımcıların ilham kaynakları da. Birkaç sene önce hemen her tarafta okuduğumuz bir başlık vardı. Yıllar boyunca sinema yıldızlarının görkemi altında moda dünyasında pek de rüzgarlarını estiremeyen şarkıcılar artık stil konusunda gerçek influencer’dı. K-Pop grubu BlackPink’in dört yıldızının, dört farklı marka elçiliği ve bu uğurda geliştirdikleri stilleri, Lil Nas X’in pembe Versace’leri, Megan Thee Stallion’ın dikkat çeken vamp stili ve Cavalli görünümleri, Cardi B’nin Mugler ve Richard Quinn aşkı iki disiplinin arasındaki bağları da kuvvetlendiriyor.

Ancak bu sezon modanın, dolayısıyla tasarımcıların, müzisyenlerle tek bağı onları giydirmek, birlikte tasarlamak ya da onları marka yüzü yapmaktan çok öteydi. Sezon koleksiyonlarının tam ortasında eğlence kültürü vardı. Tahmin edersiniz ki bu koleksiyonların fikir aşaması ve somutlaşma süreci geçtiğimiz yıl tam da aşıların bulunmasıyla beraber yeniden hep birlikte dans etmenin, konserlere katılmanın hayalinin kurulduğu zamana denk geliyor.

“1960’larda hava kararınca olmak isteyeceğiniz tek yer Roma’daki Piper Club’dı” demişti MGC. Dior bizi diskoteke, Tiger of Sweden ise zen bahçelerine götürdü.

POP & DISCO

Donatella Versace’nin müzikle en çok da pop ve hip-hop yıldızlarıyla olan bağını bilmeyen yoktur. Onun için ödül törenlerinde giydirdiği ünlüler, sıradan birer marka-ünlü anlaşması üzerine kurulu değil. Ayrıca Versace’nin göz alıcı renklerini, devasa çengelli iğnelerini genelde film festivalleri ve galalarında değil, MTV ya da Grammy gibi müzik odaklı törenlerde görüyoruz. Jennifer Lopez’le olan arkadaşlığı bir yana, Donatella’nın geçtiğimiz ay Los Angeles’tayken yaptığı ilk şeylerden biri de Britney Spears’i ziyaret etmek olmuştu. (Sonbahar/Kış 22 kampanyalarında umarım yeniden bir araya gelirler, diyerek bir de dilek çemberi oluşturuyorum.) Madonna’yla, Lady GaGa’yla olan ilişkisi de malum! Donatella’nın bir diğer özelliği de bu isimleri ne yapıp edip fiziken de kendine benzetmesi. Bu ekolün son üyesi de günümüzün disko kraliçesi Dua Lipa! Lipa önce Versace’nin İlkbahar/Yaz 2022 defilesinde yürüdü. Şovu sadece açmak- la kalmadı, aynı zamanda kapadı da. Geçtiğimiz ay düzenle- nen Grammy’de de 90’lara ait arşiv bir Versace giyindi.

60’lar… Earlswood Wood Jazz Festivali. Dönem ve bu festivaller Courrèges ruhunu özetliyor.

Dior’da Maria Grazia Chiuri zamanı biraz daha geriye aldı. Bugüne kadar tasarladığı en iyi hazır giyim koleksiyonu için Chiuri dönemler arasında bir yolculuğa çıkararak 60’lara götürdü bizi. Françoise Hardy’nin Fransız pop ezgileri, dönemin en büyük modellerinden Twiggy, 1961’in “Slim Look” koleksiyonuyla vaktiyle modanın geleceğini şekillendiren o yılları özetledi. Ama hepsinin de ötesinde defilenin en can alıcı noktası o 10 yıl boyunca insanları özgürleştiren, eğlenmek için buluştukları Roma’daki Piper Club’ı yeniden yorumlamasıydı. Sanat, moda ve diğer tüm yaratıcı alanlarda üreten insanların burada buluşması, Chiuri’nin gençlik yıllarını da burada geçirmesi, 60’ların hedonist ve özgürlükçü yanıyla buluşunca ortaya enfes bir hikaye ve atmosfer çıkıyor. Zaten defilenin düzeni ve kreatif yönetimi de bu kulüpte yer alan dans pisti ve genel olarak iç mimarisi düşünülerek hazırlanmış. Muazzam referanslar! Koleksiyondaki püsküller, saçaklar da dans ederken harika fotoğrafı vermenizi sağlayacak cinstendi.

60’lardan ilham alan bir diğer marka da Vivetta oldu. Hatta geçtiğimiz sezon Milano Moda Haftası’ndaki en ilginç sunumlardan birine imza attı. Modeller Palazzo del Ghiaccio’da yer alan buz pistinde hünerlerini sergiledi. Vivetta Ponti aslında hayallerini büyük kurarak sunumu Ay’ın yüzeyinde yapmak istemiş; gelin görün ki dünya şartları buna el vermiyor! “Tüyler ve cut out’larla kadının bedenini, hareketlerle özgürlüğü kutlamak istedim” diyordu şov sonrasında. Bu yüzden modeller de Tonya Harding ya da Nancy Kerrigan gibi artistik patinaj şampiyonalarındaki gibi buz üstünde süzüldüler. Ters atlamalar, uçan dönüşler yaptılar.

Dansın ilham kaynağı olmaktan çıkıp kıyafetler ve modayla birleştiği o iki koleksiyon. Issey Miyake ve Roksanda. Modeller dans ederek tanıttılar kıyafetleri.

Bizi popüler müziğin ritmine emanet eden sadece Versace ve Dior değildi. Olivier Rousteing ve Anthony Vaccarello da Balmain ve Saint Laurent için karanlık gecelerin, spot ışıklarının çekiciliğine davet ettiler bizi. Saint Laurent her zaman için vamp ve seksi gecelerle özdeşleşen bir çizgide ilerliyor benim için. Koleksiyondaki hemen her kıyafetle Berlin’e, Berghain’e gitmek isteyebilirsiniz. Balmain ise Rihanna’nın şarkısında haykırdığı gibi “Please Don’t Stop The Music” diyordu. Rousteing Fransız modaevindeki 10. yılını kutluyor bu koleksiyonla. Haliyle müziğin sesini hiç kısma- dan Naomi ve Beyoncé’nin de katıldığı bir partiye dönüştürdü kutlamaları. Kim bu partinin dışında kalmak ister ki?

Parti demişken! Louis Vuitton’da Nicolas Ghesquière bizi zaman ve bağlamdan kopararak büyük bir baloya ışınladı. Baloda ne olur? Dans, maskelerin arkasına saklanan çekici yüzlerin birbirleriyle flörtleri ve ihtişamlı kıyafetler. Couture ve hazır giyim arasındaki çizgiyi muğlaklaştıran koleksiyonda gözler danteller, pelerinler, ancak en çok da bellerdeydi. Koleksiyondaki parçalarla bir gece kulübüne de gidebilirsiniz, ama maskeler bir baloyu ya da koleksiyonun odağındaki o modern gotik parçalar sizi 19. yüzyıldaki balolara da ışınlayabilir. Hedonizm iliklerine işlemiş bir vampir nesiller boyu sadece partiliyor gibi.

The Royal Ballet; aynı zamanda Halpern koleksiyonunun arkasındaki ilham kaynağı.

MEDİATİF DANS GÖSTERİLERİ

Netflix’in iki sezon sonrasında iptal edilen yapımı The OA’yi ve ana karakterlerin dansını hatırlarsınız. Özellikle Tiger of Sweden’ın İlkbahar/Yaz 2022 sunumunu gördüğümde zihnimde canlanan tek şey direkt buydu. Koleksiyon çıkış noktasını W.B. Yeats’in bir şiirinden alıyordu. “The White Swans at Coole.” Sunum bu yüzden doğanın içinde, yemyeşil bir alanda gerçekleşti. Modeller gökyüzünde süzüldü. Defilenin notlarında şöyle yazıyordu. “Doğayı optimistik bir bakış açısıyla kutluyoruz.” Şovun koreografisi Berlin’de yaşayıp, üreten çok yönlü sanatçı Franka Marlene Foth’a ait. Foth, küratör, yönetmen ve dans direktörü. Zaten yaptığı her iş de dans temelli. Üretimleri biraz slow motion, biraz mediatif. Başka bir gerçekliğe, dünyaya aitmiş gibi. Zamanı durduruyor, izleyeni sakinleştiriyor. Benzer bir gösteri Issey Miyake’de de vardı. Modeller bir zen seremonisindeymişçesine süzülüyorlardı.

Koleksiyonlar ve tasarımcılardan rol çalan bir baş- ka dans ustası da Holly Blakey idi. Daha önce Vivienne Westwood için defile yapan, Florence and The Machine’in videolarına danslar hazırlayan ve de “The Phantom of the Opera”yı sahneye koyan Blakey bu kez gücünü Roksanda’yla birleştirdi. Canlı ve blok renkler tasarımları özetliyor. Blakey ve tasarımcı Roksanda Ilincic’in yapmak istediği şey de kıyafetleri fırçaya, dans hareketlerini de kanvas üzerine vurulan darbelere benzetmek olmuş. Böylece her bir hareketle gökyüzüne kaotik ama güzel darbeler bırakmak amaçlanmış. Peki, neden dans? Ilincic’in cevabı basit. 18 ay boyunca pandeminin gölgesinde geçen gerçeklikten kaçışı vurgulamak. Hareketler yoluyla iletişim kurabilmek.

Louis Vuitton defilesi ‘Le Grand Bal’ yani büyük baloya bir davetiyeydi.Görkemli avizelerin gölgesinde, maskelerin arkasında 18. yüzyıldaki bir partideydik sanki.

Özellikle Halpern ve Ilincic’in tanıtımlarına lookbook yoluyla bakınca ortak noktalar yakalıyorsunuz. Modeller havadan asılmışçasına poz veriyorlar. Kıyafetler başka stillerde olsalar da renk cümbüşü her iki tasarımcıya aynı dili konuşturtuyor gibi. Halpern’de seksi cut out’lar, satenler ve parıltılı kumaşlar ön planda. Dans konusunda her iki tasarımcıyı birbirinden ayıran şeyse Halpern’in balerinlere ve bale geleneğine atıfta bulunması. Michael Halpern çocukluğu ve ilk gençliği boyunca resitallere katılıp, New York City Ballet’nin provalarını izlermiş. Bu anıları canlandırmak için koleksiyonu Royal Opera House’da çektiği bir filmle tanıttı. Fumi Kaneko, Sumina Sasaki ve Leticia Dias gibi popüler balerinler taşıyor kıyafetleri. Pek tabii asıl çıkış noktası yine pandemi. “Özellikle performans sanatlarının geçtiğimiz bir yıl içerisinde karşılaştıkları zorluklara dikkat çekmek istedim” diyor Halpern.

ALTERNATİF SESLER

60’lar, 70’ler, rock festivalleri ve çiçek çocuklar Nicolas Di Felice’nin Courrèges için oluşturduğu moodboard’da başrolde. “Fanlık” müessesesinin olmazsa olmazı, logolu rengi atmış siyah tişörtler, deri etek ve şortlar gördük. (Kate Moss’un klasikleşen Glastonbury stilini anımsayın). Defile bir bahar festivalinin olmazsa olmazı gibi şehrin hemen dışındaki bir parkta (bu durumda Paris’in biraz uzağındaki) Bois de Vincennes’de düzenlendi. Di Felice şov notlarında mekanın önemini vurgularken ilk gençlik anılarından, erkek arkadaşıyla ilk kez burada öpüştüğünden bahsediyordu. Müzik, dans, romantizm. Hepsi de mevsimin büyüsünün bir parçası değil mi?

Swarovski taşları, kuş tüyleri ve salkım saçak özgürce hareket eden elbiseler Halpern kıyafetlerini anlatıyor. The Royal Ballet sahnesindeki balerinler gibi.


Yazı: Aykun Taşdöner

Fotoğraflar: Getty Images Türkıye, Imaxtree.com

ELLE Türkiye Mayıs 2022 sayısından alınmıştır.

By Usta

<<- Kızlar Baklavalı erkekleri sever diye duyduktan sonra elinde baklava tepsisiyle gezen