Per. Kas 21st, 2024

Lal Batman tam bir Z kuşağı sanatçısı. 2001 yılında Bursa’da doğdu. Henüz 17 yaşındayken Bulgaristan Şumen’de düzenlenen uluslararası kısa film festivalin­ de “Strange Man” adlı kısa filmiyle ödül aldı.

Batman,2019 yılından itibaren, izleyici ve eser arasındaki diyaloğu anlamak ve deneyimlemek hedefiyle çeşitli kuruluşlar, ini­siyatifler ve ajanslarda bağımsız olarak sanat ve tasarım odaklı projeler üretmeye başladı. Dijital ve plastik araçları, teknikleri harmanlayarak çizgisini oluşturan sanatçı, video art, dijital manipülasyon, dijital illüstrasyon, heykel ve yağlı boya üretimleriyle konsept odaklı projeler üzerine çalışıyor.

Mart ayında Anna Laudel’de düzenlenen sergisinde de zamanın ruhunu yakalayarak metaverse kavramından yola çıkıp dijital iletişim teknolojilerinin gündelik hayatın içinde nasıl kullanıldığını incelemişti. Batman’ın ilk kez ve sergi için özel olarak ürettiği NFT eserleri, ziyaretçilerle bir hologram üzerinden somut olarak buluşmuştu. Bu kez yeni sergisini ve Belgrad yolculuğunu konuştuk.

Sanat, üretmek, yaratmak… Bunlara karşı farkındalığının olduğunu ne zaman anladın, bu yola nasıl girdin?
Bu durumun çocuk yaşta farkına vardım. Kendimi bildim bileli etrafımı ve de kendimi daha iyi anlatmak için yarat­mayı seçiyordum. Süreç içerisinde bu hal gelişti, ilerledi ve kendi yolumu buldum.

Plastik ve dijitali harmanlıyorsun genelde… Bu birliktelik bir seçim mi, yolunu nasıl buluyorsun?
Dijital ve plastik medyumların birbirini beslediğini düşünü­ yorum. Bu birlikteliği denemeler yoluyla keşfettim. Zaman içerisinde de pratiğimin deneysel yöntemlerle birlikte daha farklı diyaloglar yakaladığını fark ettim.


Şu an Belgrad’da “Antrakt: Hayatın Perde Arasındakiler” başlıklı bir sergin açıldı. Serginin kapsamından, Belgrad’a nasıl davet edildiğinden bahsedebilir misin?
Yaklaşık bir yıl önce Ksenija Samardžija’nın davetiyle Belg­rad’da bulunan, sergimizi gerçekleştirdiğimiz alanı Bioskop Balkan’ı ziyaret ettim. Bu süreçte Saša Marčeta vakfının desteğiyle birlikte kişisel sergimi yapmaya karar verdik. Bioskop Balkan, temelinde bir Türk kervansarayı olarak birçok kritik sahneye tanıklık etmiş ve 1899 yılında Sır­bistan’daki ilk sinema filminin gösteriminin yapıldığı yapı. Bu alanı ilk gördüğüm andan itibaren tarihi atmosferin­ den çok etkilendim. Yaklaşık bir yıldır üretimlerim ve ser­gi planlamaları için Belgrad’a gidip geliyordum. Türkiye’ye döndüğümde ise Ebru Yetişkin’le birlikte sergi için kolektif sanatsal araştırmalar sürdürmeye başladık. Bir yıldır sür­dürdüğümüz araştırmalar sonucu Antrakt: Hayatın Perde Arasındakiler sergisi ortaya çıktı. Çalışmalar, benim meka­na özgü ürettiğim video, ses enstalasyonları ve resimlerim­ den oluşuyor ve Doç. Dr. Ebru Yetişkin’in pandemi sonrası toplumsallığa dair kuramsal sorgulamalarını bir araya geti­riyor. Şimdi de uzun bir süredir Belgrad’dayım.

Anna Laudel’deki “Exposé” başlıklı sergide de Doç. Dr. Ebru Yetişkin’le birlikte çalışmıştınız. Birlikte nasıl bir dinamiğiniz var?
Birlikte çok kuvvetli bir dil ve enerji yakaladığımızı düşünü­ yorum. Ebru Yetişkin bir sosyolog, ben de bir sanatçı olarak kolektif araştırmalar sürdürüyoruz. Birbirimizi besliyoruz. Bir sanatçı olarak bu durum benim için çok heyecan verici. Bundan sonrası için gelecek yurt dışı projelerine odaklan­mış durumdayız.

Keyifli planlarımız, hayallerimiz var. Kurduğumuz ha­ yaller adına aksiyon alıyor, plan yapıyor, üzerine tekrar hayaller kuruyoruz. Dengeli, kararlı ve mutlu bir çalışma dinamiğimiz var.


İşlerinden yola çıkarak… Sence kendimizi sergilemeyi istemek, gözler önüne sermek utanılacak bir şey mi? İnsanlar bunu neden ayıplıyor?
Belgrad’da gerçekleştirdiğimiz Antrakt sergimde Ebru Yetişkin’le birlikte günümüz gösteri kültürünü sosyal medya platformları olarak yorumluyoruz. Bir şekilde farklı alan­larda bizim sisteme dahil olmamızı sağlayan imkanların ol­duğu bir düzen var sosyal medya platformlarında. Kişiden kişiye kendimizi nasıl “Exposé” ettiğimiz değişiyor. Bir nevi kendi avatarlarımızı yaratıyor ve kendimizi nasıl yansıtmak istersek o şekilde ilerliyoruz. Herkes nasıl birbirinden fark­lıysa, bu yapılarda da kendini ifade etme veya ortaya koyma şekli değişiyor. Ben bunda utanılacak bir durum görmüyo­rum. Sadece farklı kültürlerden, farklı kafa yapılarından, bize uzak yahut bize yakın olan insanlara tek bir tıkla erişip hayatlarına dair izleri dikizleme, izleme şansımız oluyor. Belki de bu nedenle bize uzak ya da farklı gelen hakkında yorum yapıyor, beğenmiyoruzdur…

Atölyede çalışırken nasıl bir düzenin var?
Projelerim nedeniyle çok sık seyahat ediyorum. İstanbul’da bulunan atölyemde o dönem hangi materyallerle ve pratikle çalışacaksam bütün düzenimi ona göre değiştiriyorum, ye­nileniyorum. Seyahatlerimle birlikte farklı alanlarda geçici stüdyolarım oluyor ve yeniden düzenimi kurup çalışmaya devam ediyorum.

Eserler, Lal Batman’ın şu sıralar Belgrad’da Bioskop Balkan’da devam eden Antrakt sergisinden. Bioskop Balkan’ın tarihi atmosferinde izleyiciyle buluşan sergi, mekanın ruhunu dramaturjik ve sinematografik bir performansa açıyor.

Son zamanlarda sana en çok kimler/neler ilham veriyor?
David Lynch ve Jordan Wolfson.

En son neler okudun/izledin/dinledin?
Virginia Woolf ’un, “Kendine Ait Bir Oda” kitabını okudum.

Bu yaza dair seni en çok ne heyecanlandırıyor?
Kışın hayata geçireceğim sergi planları üzerine hayal kur­mak ve onlara hazırlanmak…


Röportaj: Aykun Taşdöner

ELLE Türkiye Temmuz-Ağustos 2022 sayısından alınmıştır.

By Usta

<<- Kızlar Baklavalı erkekleri sever diye duyduktan sonra elinde baklava tepsisiyle gezen