Per. Kas 21st, 2024

Çıplak Gerçek 5. Bölüm Fragmanı

Çıplak Gerçek 4 Bölüm özeti:

Sokakta değil evde ara kaybettiğini!
‘Çıplak Gerçek’bir ‘kayıp aranıyor’dizisi. Anne-babası boşanmış ve ikinci evliliklerini yapmış, annesiyle yaşayan, babasını ise hafta sonları gören Hazal (Beste Kökdemir) birden sırra kadem basmıştır.

Emniyet Kayıp Şahıslar Bürosu Komiseri Galip (Yetkin Dikinciler) kaybı araştırmak üzere veri toplamaya ebeveyni (Derya Alabora-Mustafa Uğurlu) sorgulayarak başlar. Gelgelelim akış, görünürde Hazal ‘ın fiziksel kayboluşunun esrarın ı çözme çabasını seyrettirirken, özde onun ‘ruhsal’kayboluşunu çözümleme yolunda bizi kafa yormaya çağırmaktadır.

Bu bakımdan, hafife alınmaması gereken bir çalışmayla karşı karşıya olduğumuzu kaydetmek gerekir. Oyuncu performansı da A ‘dan Z ‘ye diziyi iyice seçkinleştiriyor.

Hazal ‘ın ‘kayıp ruhu ‘nun, onun nerede-nasıl kaybedildiğinin izini sürmekten öte dizi, bu kayıpları üreten sosyal-kültürel altyapının herkes için bağlayıcılığına da dikkat çekmekte. Parçalanmış aileyi sorgulayarak kızın başına gelenleri çözmeye çalışan Komiser Galip de giderek ‘parçalanan’kendi ailesiyle aynı yolun yolcusudur.

Depresyonda bir eşle uğraşmakta, ihmal edilmiş çocukları için çırpınmaktadır. Dolayısıyla Hazal ‘ın sürekli birbirini suçlayan ebeveynini, onların hazin evlilik-aile hikâyelerini dinlerken sanki bir gelecek aynasında kendine bakar. Daha fenası, Hazal ‘ın duvardaki resimlerine baktığında gördüğü, sanki kendi çocuklarının geleceğidir!..

Aynı durum, hamileliğinin sonuna yaklaştığı halde evde dinlenmek yerine kendini ruhsal anlamda daha sağlıklı hissettiği işyerinde olmayı tercih eden Komiser yardımcısı Simge (Gizem Erdem) için de geçerli.

Hazal ‘ın, genç bir kadınla ikinci evlilik yapmış babasını sorgularken o da karşısında kendisini bir başka kadınla aldatmış kocasını görmekte gibidir. Ve ihtimal, karnındaki doğmamış çocuğunun şimdiden ‘kayıp ‘lığına ilişkin kaygılar zihninde dolaşmaktadır.

Ben diziyi izlerken ‘Prozac Toplumu ‘nu ve bu şaheser kitabında kendi depresyon hikâyesini içsel ve derinden hissettirerek anlatan Elizabeth Wurtzel ‘i hatırladım. Hayata bir ‘dâhi çocuk’olarak başlayan Wurtzel ‘in de yaşadıklarının kökünde parçalanmış bir aile ve sürekli çatışma halindeki anne-baba bulunur.

Tabii Wurtzel ‘in hikâyesinde kayıplara karışma değil, kronik depresyon ve bununla mücadele var. Ama kitabın satır aralarında dolaşırken eminim ki Hazal ‘ın bitkin ayak seslerine de, iç acıtan nefes alıp verişlerine de rast gelebilirsiniz. Dizinin seyrine paralel ve onunla etkileşimsel, okuyun derim.

Tek kaygım sonuçta diziden konformist, gelenekçi ve ahlakçı bir ‘kutsal aile’mesajı çıkması… Aksine, aileyi de kendine katık etmiş bir iktisadi işleyişe; rekabet, yarışma, hırs, hız ve ‘büyüme’gibi parametrelerle yol alıp böylesi insani kayıplara yol açan sisteme yönelik (eleştirel) derinleşme yakışır.

Bakalım bu ‘çıplak gerçek ‘in tam göbeğine mi patlatılacak yumruk, yoksa ‘gölge boksu’yapmakla mı yetinilecek?! Göreceğiz.

By Usta

“Seni çok seviyorum ama sana anlatamıyorum.”