Per. Kas 21st, 2024

Her dönem, kendine özgü bir “mükemmel insan” profili yaratıyor ve bu profile ne kadar yaklaşırsak kendimizden o kadar memnun kalıyoruz ve sanki hayatımızın daha bir “olması gereken” gibi olduğu yanılsamasına kapılıyoruz. Mükemmel insana dair kurallar o kadar doğal bir şekilde işliyor ki zihnimize, ne zaman, ne şekilde bu kurallara uymanın derdine düştüğümüzü bile ayırt edemiyoruz.

Kişisel gelişim kitaplarının da büyük bir payının bulunduğu “etkili insan” olmanın peşinde koştuğumuz dönemi şimdilerde kendini olduğu haliyle kabul edebilmiş, kusurlarını sergilemekten rahatsızlık duymayan, spontane, kendisiyle barışık, mükemmelin peşinde koşmayan insan olabilmenin peşinde koşma günleri takip etmekte. Öyle ki bugünün mükemmel insanı “mükemmellik peşinde koşmayan” insan.

Ancak her zaman olduğu gibi başlangıçta sağlıklı bir gelişime hizmet eder görünen bu akım, giderek kendisini olduğu haliyle kabul edemeyen insanların, kusur saydıkları yanlarından duydukları rahatsızlığa bir de, bu kusurlardan rahatsızlık duyuyor olmalarından kaynaklanan ikincil bir rahatsızlık da eklendi. Çünkü kendimizi olduğumuz halimizle kabul edebilmek pek de o kadar basit ve kolay bir mesele değil.

Sanki “mükemmelin peşinden koşmayın”, “kendinizi olduğunuz gibi kabul edin” cümlelerini de adeta bir görevmiş gibi tekrar edip durduk. Keşke kabul edebilsek kendimizi, keşke yetebilsek, keşke durabilsek, keşke bir an bile eksik hissetmesek ve kurduğumuz hayallerde tam da olduğumuz halimizle var olabilsek. Ancak biliyorum ki bu o kadar kolay değil ve bütün bu sıraladıklarım bize yine başarmamız gereken yeni bir görev gibi görünmeye başladı. Kendimizden memnun kalmadıkça, neden memnun kalamadığımız için bir kez daha canımızı yakıyoruz. Kısır döngü!

Olmak istediğimiz ve olduğumuz halimiz arasındaki uçurumun açılmasına sebep olabilecek sayısız yaşantı var. Bu yaşantıların kimisi çocukluğumuzdan, kimisi ergenliğimizden, kimisi zamanı fark etmeksizin yaşadığımız travmalarımızdan, günümüz koşullarından, gelişen teknolojiden, sosyal medyadan… birçok faktörden etkilenebilirken, birilerinin çıkıp da bize “kendini olduğun halinle kabul et” demesi çoğu zaman pek de işe yaramıyor aslında.

Mükemmelin peşinden koşma akımına kapılanlarımızın çoğu zaten temelde hissettiği yetersizlikle boğuşurken bir de toplumun beklentilerini karşılama çabası içerisinde kaybolanlarımız. Bu maratona bir kez başladığımızda artık durabilmek için yüklü miktarda bir cesarete ihtiyacımız var.

Kusurlarımızı sergilediğimiz dünyada başımıza ne geleceğini bilmiyoruz çünkü.

Kapatma çabasıyla bitap düştüğümüz eksikliklerimiz, oldukları haliyle eksik kalırlarsa sevilir miyiz bilmiyoruz çünkü.

İsmimizin önünden birtakım sıfatlarımızı attığımızda, girdiğimiz bir ortamda o kadar kolay kabul görür müyüz bilmiyoruz çünkü.

Senaryoyu okumadan çıkıp oynamak zorunda olduğumuz bir sahne gibi, mükemmelin peşinde koşmamak, kusurlarımızı kapatmaya çalışmamak.

O yüzden zaten mükemmeli kovalamak bu derece yorucuyken, bir de neden hala mükemmel arayışında olduğun için kızma kendine, neden hala kendini kusur saydıklarınla kabul edemediğin, hatta bunlara hala kusur gözüyle baktığın, nasıl göründüğünü, hakkında nasıl bahsedildiğini kafaya taktığın için yüklenme kendine.

“Neden hafifleyemiyorum” diye kendine sitem ettiğin her dakika bir kaya parçası daha yükleniyorsun sırtına.

Eğer kendini olduğun halinle kabul etmekse olay, eksik gördüğü yanlarından rahatsızlık duyan da sensin, bu rahatsızlığı hisseden “sen”i kabul etmekle başla. Önce ona bir kulak ver, onu bir anlamaya çalış. Ansızın önünü kesme, süratle çarpacağı bir duvar örme önüne.

Her şey zamanla,

Adım adım,

Olduğu kadarıyla.

By Usta

<<- Kızlar Baklavalı erkekleri sever diye duyduktan sonra elinde baklava tepsisiyle gezen