Anne! 0-1 yaşımda beni çok bekletme!… İstemeden de verme!….
Köşede oturup sürekli etrafınızda size hizmet eden birilerinin olmasını mı istiyorsunuz? Açlık hissetmediğiniz halde yemek yemekten vazgeçemiyor musunuz? Hayata yemek yemek için gelmiş gibi, yedikçe mutlu olup keyif mi alıyorsunuz? Ağzınızda hep bişeyler olsun mu istiyorsunuz? Obezite sizin için çözemediğiniz bir sorun mu? Sigarayı emzik gibi mi kullanıyorsunuz? Farkında olmadan, ağzınıza kalem gibi nesneleri alıp kemiriyor musunuz? Sık sık tükürüp, küfür mü ediyorsunuz? Sevdiğiniz yada kızdığınız kişiye, “seni yerim!”, “seni ısırırım!” gibi ifadeler mi kullanıyorsunuz? Oral seks yapmak diğer cinsel paylaşımlara göre önceliğiniz mi? Yalamaktan hoşlanıp, oral seks yaparken lezzetli birşey yiyor gibi mi hissediyorsunuz?Öpmeyi çok mu seviyorsunuz? Çocuksu hareketler, çocuksu şımarıklıklar ile ihtiyaçlarınızın hep başkaları tarafından karşılanmasını mı bekliyorsunuz?
Bu sorulara yanıtlarınızın çoğu “evet” ise, oral döneme takılmış olabilirsiniz!
Freud’u psikolojinin babası olarak tanımlamak yanlış olmaz. Yaşadığı sürece, çok sayıda kuram ile insanın ruhsal yapısının gelişimsel evrelerini anlatmaya çalışarak, bu alandaki karanlıklara ışık olmuştur.
Freud, “soyut zihinsel aygıtın varlığı”nı, sadece bir hipotez olarak öne sürmüş; bu hipotezleri doğrulamak için herhangi bir gözlemsel yada deneysel çalışma yapmamıştır.
“Topografik kuramı”nda; bilinç öncesini, bilinç ve bilinçdışını, “yapısal kuramı”nda; id, ego, süperegoyu, “gelişimsel kuramı”nda; oral, anal, fallik, latent ve ergenlik dönemlerini tanımlamıştır.
Freud’dan sonra pek çok kişi, insan ruhsal yapısının gelişimsel evreleri hakkında farklı hipotezler ortaya atmıştır. Bunlar arasında en önemlisi ise yine Freud’un oral, anal, fallik, latent ve ergenlik dönemlerini tanımladığı “gelişimsel kuram”dır. Freud gelişimsel kuramında yaş gruplarına göre psikoseksüel gelişim özelliklerini detaylandırmıştır.
Oral dönem; gelişimsel kurama göre 0-1 yaş aralığı ile sınırlanmıştır.
İnsan yavrusu, emme içgüdüsü ile doğar. Doğduğu andan itibaren ağzının kenarına dokunulduğunda, dudaklarını o tarafa doğru çevirerek kendisine dokunan nesneyi emmek ister. Emme refleksi, doğumdan itibaren varolan en temel reflekslerden biridir. Emmek, hayati önem taşır. Bebek yaşamak için ihtiyacı olan besin maddelerine bu yolla ulaşır. Bebek emerken, hem emmeden kaynaklanan hem de eş zamanlı doymaya bağlı yoğun bir haz hisseder.
Zamanla bu hazzın kendini yatıştırıcı bir duygu olduğunu farkederek, karnı acıkdığında yada başka bir nedenle yatıştırılmaya ihtiyacı olduğunda emmek istemektedir. Emerek, ağız yoluyla ulaşılan nesnenin aracılığı ile hissedilen rahatlama duygusuna “oral haz” denir. Yaşamın ilk bir yılında, haz oral bölgededir.
Oral dönem çocuğu 0-1 yaş aralığında “Tanrı” gibi yaşar. Acıktığı için ağladığında beslenir, altı kirlendiği için ağladığında temizlenir, sıkıntılandığında gezdirilir ve bu dönemde konuşamadığı ve yürüyemediği için ihtiyacı olan herşey bir öteki tarafından karşılanır. Tüm ihtiyaçlarını zorunlu olarak “ağlayarak” dile getirir. Bu dönem çocuğu aktif olarak eylemlere katılamaz ve edilgendir. “Hakedilmişlik” duyguları yüksektir. Yatar, oturur, herşey ve herkes onun etrafında döner. Beslenir, temizlenir, sevilir.
İşte tam da bu zaman sürecinde bebek bakımında yapılan hatalarla oral dönemi sağlıklı tamamlayamayan bireyler, erişkin yaşlarında da benzer oral karakter özellikleri göstermeye devam ederler.
Kurama göre, oral döneme takılmaya neden olabilecek temelde iki davranış kalıbı hatası vardır;
Biri; bebeğin ihtiyaçlarının bekletildiği, ertelendiği ya da farkedilmediği durumlardır. Örneğin, bebeğin açlık süreleri çok uzamış ve vaktinde beslenememişse; bezi poposunu çok rahatsız ettiği halde değiştirilmemişse; gaz şikayetlerine bağlı ağrıları rahatlatılamamışsa; uyumaya ihtiyacı olduğu halde ebeveyninin ihtiyaçları nedeni ile kendisi için konforsuz ortamlarda bulunmuşsa; her türlü gereksinimine ebeveyni empatik olamamış ve anlaşılamamışsa; bebeğin sonraki gelişim ve yaşam dönemlerinde de “rahatlatılma ihtiyacı” çok artar. Rahatlatılamadığında da gerilimi yüksek, huzursuz, agresyon duygusu fazla, huysuz, sürekli mırıldanan, ağlayan hiçbir ortamda rahat ve mutlu olamayan bir çocuk ya da erişkin olacaktır. Bu kişi aslında hala oral dönemde ihtiyaçları karşılanmamış bir bebektir.
Diğer davranış hatası ise; bebeğin ihtiyaçlarının daha talep etmeden karşılanarak, gereksiniminden fazla doyurulmasıdır. Bu bebek açlığını hissetmeden beslenme saati geldiği için ağzına meme dayanmış; bezi poposunu rahatsız etmeden değiştirilmiş; annesi/bakıcısı tarafından her ihtiyacı hesap edilip bebeğin konforu hiç bozulmamış, aşırı doyurulmuş çocuktur. Bu durum bebeğe çok büyük bir güç, mutluluk ve haz hissettirir.
Doğru davranış paterni ise; bebeğin ihtiyacını farketmesi, dile getirmesi sonrasında ebeveyni tarafından hızlıca anlaşılarak, bebek sıkıntıya girmeden gereksiniminin karşılanması ve giderilinceye kadar geçen bekletme süresinde yumuşak tonda bir sesle konuşularak bebeğe açıklama yapılmasıdır. Bu sayede bebek önemsendiğini hisseder ve empatik davranış ile huzursuzluğunu yatıştırılmasına yardımcı olunmuş olunur.
Kişi şayet oral döneme takılmışsa, hayatı boyunca sıkıntılı durumlarla karşılaştığında ya o dönemde yeterince doyurulmamış eksik kalan ihtiyacını karşılamak için ya da, bebekliğinde yaşadığı en güzel dönemlerdeki o hazzı, mutluluğu tekrar yakalamak ve rahatlamak için oral nesnelere, oral hazza yönelecektir.
Kişinin psikoseksüel gelişimi oral döneme takıldı ise davranış özellikleri; 0-1 yaş bebeği gibi olur. Oturduğu yerden kalkmak istemez, suyu, yemeği, çayı bir öteki tarafından yapılsın ona sunulsun ister. O köşede oturur, bacak bacak üstüne atar, yatar, saatlerce kalkmaz, etrafındaki kişiler ona sürekli birşeyler taşır. Hep pasiftir, işlerini birileri halletsin ister. Sorumluluklarını, gereksinimlerini yaptırmak için bebeğin ağlaması gibi sürekli mızmızlanır. Kendini çabucak çaresiz, çözümsüz hisseder ve bir ötekinden destek ihtiyacı kaçınılmazdır. Çok acizdir, birşey yapamaz, bilemez görüntüsü vardır. Tabii ki bunların hiçbirini planlayarak yapmaz. Gerçekten o çaresizliği içinde hisseder ve dışarıdan bakıldığında anlamlandırılması çok zor bir durumdadır.
Köşesinde oturup, etrafında sürekli hizmet eden birilerinin olduğu, yerinden kalkmadan, tüm ihtiyaçlarının giderilmesini bekleyen, çayı beş dakika geç geldi diye kıyameti koparan, yemek yemekten vazgeçemeyen, hayata yemek yemek için gelmiş gibi, yedikçe mutlu olan, keyif alan, ağzı boş kalamayan, obeziteye doğru yol almış emzik gibi sigarayı ağzından düşürmeyen, farkında olmadan ağzına kalem gibi nesneleri sokan, onları kemiren, çok tüküren, çok küfreden, sevdiğinde de kızdığında da ağız bölgesini içeren “seni yerim”, “seni ısırırım” gibi ifadeler kullanan, oral seks yapan kişi olmaktan keyif alan, yalamaktan hoşlanan, oral seks yaparken lezzetli birşey yemek gibi hisseden, öpmeyi çok seven sık sık öpmek isteyen, çocuksu hareketler ve şımarıklıklar ile ihtiyaçlarının hep başkası tarafından karşılanmasını bekleyen, yapılmadığı taktirde de kendisi yapmayan hatta ihtiyacı olan şeyden bile vazgeçen “amaaaan sonra yaparım, şimdi başka işlerim var diyen kişiler!
Acaba, oral döneme takılmış olabilir misiniz?