EROL OYTUN ERCAN
Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nı iklimle ilgili yeterli finans kaynağına ulaşamadığı ve gelişmekte olan ülkelerle eşit koşullardan yararlanamadığı için uzun bir süredir onaylamayı geciktiriyordu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, Paris İklim Anlaşması’nı atılacak yapıcı adımlara uygun şekilde ve Türkiye’nin ulusal katkı beyanı çerçevesinde önümüzdeki ay Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayına sunmayı planladıklarını söyledi.
Erdoğan’ın sözleriyle Paris İklim Anlaşması yeniden Türkiye’nin gündemine güçlü bir şekilde girdi. Şimdi dikkatler bu anlaşmanın etkilerine odaklandı.
Türkiye hazırladığı ulusal katkı beyanında karbon salınımını azatlma taahhüdü vermezken iki katından fazla artırabileceğini de belirtmişti. Beyana göre, hiçbir önlem alınmadığı referans senaryoda karbon salınımının 1 milyar 175 tona ulaşacağı belirtilirken Türkiye ‘artıştan yüzde 21 azaltım’ hedefiyle bunu 929 milyon tonda tutmaya çalışacağını söylüyor.
2012 yılında Türkiye’nin karbon salınımının 430 milyon ton seviyesinde bulunduğu göz önüne alındığında koyulan hedefin sadece karbon salınım hızını düşürmeye yönelik bir amaç taşıdığı da görülüyor. Fakat Türkiye İstatistik Kurumu’nun yayımladığı veriler ulusal katkı beyanında belirtilenden daha yavaş bir karbon salınımı yükselişine işaret ediyor. Uzmanlar da Türkiye’nin karbon salınımı konusunda beyan edilenden daha iyi bir performans sergileyeceği görüşünde.
Paris İklim Anlaşması’nın onaylanmasıyla birlikte Türkiye’nin Glasgow’daki COP26 konferansına daha güçlü girebileceği vurgulanırken, konferansta karbon piyasaları ve sürdürülebilir kalkınma mekanizmalarıyla ilgili oy hakkına da sahip olabileceği söyleniyor.
Paris İklim Anlaşması’nın onaylanmasını takiben bankaların öncülüğünde halihazırda hareketli olan yeşil finansman faaliyetlerinin ivme kazanabileceği belirtilirken kredi derecelendirme kuruluşlarının, iklim krizi ve sürdürülebilirlik konusundaki maddelerini şirket derecelendirme notlarına yansıtmaya başlaması ile birlikte bu ivmelenmenin yakın vadede görülebileceği de vurgulandı.
Türkiye Paris Anlaşması’nı neden şimdi TBMM’den geçirme kararı aldı?
Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı neden şimdi meclisten geçirme kararı aldığıyla ilgili Prof. Dr. Semra Cerit Mazlum Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı’nın olası ekonomik etkileriyle ilgili beklentilerin etkili olduğunu söylüyor.
“Özellikle AB Yeşil Mutabakatı içerdiği sınırda karbon düzenlemesi nedeniyle gerekli uyum önlemleri alınmadığı takdirde AB ülkelerine yapılan ihracat üzerinde önemli ve yeni bir ek mali yük oluşturma potansiyeli taşıyor” diyen Mazlum, anlaşmaya katılmamanın ekonomik maliyetinin katılmanın maliyetinden daha büyük olabileceğinin görülmesinin de bu kararda etkili olduğunu belirtti.
Paris İklim Anlaşması’nın daha önce onaylanmamasının nedenleri arasında, Türkiye’nin gelişmiş ülkelerin bulunduğu EK-1 listesinde sınıflandırılmış olması ve rejim içerisinde oluşturulmuş mali mekanizmalara erişememesinin başı çektiğini belirten Mazlum, “Başka bir neden de EK-1 ülkesi statüsünün zaman içinde Türkiye’den diğer gelişmiş ülkeler gibi mutlak sayısal azaltım hedefi, yani belli bir yıla göre belli bir oranda azaltım yapma hedefi, koymasının beklenmesine yol açma olasılığıydı” diye ekledi.
Mazlum, Türkiye’nin anlaşma rejimi içindeki fonlardan emisyon azaltımı amaçlı projeler için yararlanamadığını fakat diğer çok taraflı ve ikili iklim finansmanı olanaklarından yararlanabildiğine dikkat çekerek, Paris Anlaşması’na taraf olmamanın yakın ve orta vadede bu fonlara da erişimin önünde engel oluşturabileceğini dile getirdi.
Doç. Dr. İzzet Arı da bu seneki BM Genel Kurulu’nun üç ana gündem maddesinden birinin iklim değişikliği olduğunun altını çizerek, “Bundan dolayı Paris Anlaşması’yla ilgili olumlu bazı gelişmeleri belirtmek gerekiyordu. Burada dikkat edilmesi gereken ‘ulusal katkı beyanı çerçevesinde’ sözü. Bu da Türkiye’den daha fazla bir taahhüt ve emisyon azaltımı beklenilmemeli demek. Türkiye’nin gelişmekte olan ülke olduğu her platformda da ifade edilmeye çalışılıyor” dedi.
Burada Türkiye’nin anlaşma maddeleri üzerine değil fakat kendi pozisyonuna ait bir tanımlama getirdiğini vurgulayan Arı, Türkiye’nin gelişmekte olan bir ülke olduğunu ve daha fazla emisyon azaltmayacağını vurguladığını fakat yeni düzenlemelere de bağlı olacağını belirttiğini ifade etti.
Türkiye emisyon hedeflerini gerçekleştirmeye hazır mı?
Prof. Dr. Semra Cerit Mazlum da, Doç. Dr. İzzet Arı da 2015’te ilan edilen olağan senaryoya oranla Türkiye’nin 2030’a kadar yüzde 21 karbon azaltımı hedefinin halihazırdaki azaltım potansiyelinin altında bir hedef olduğuna dikkat çekti.
UNEP emisyon açığı raporlarının Türkiye’nin 2030’da ulusal katkı hedefinden çok daha yüksek bir azaltım gerçekleştireceğine işaret ettiğini belirten Mazlum, “Bu açıdan şu anki hedefin yeni ve ek politika önlemleri almadan da kolaylıkla yakalanabileceği öngörülüyor” dedi.
Arı da Türkiye’nin halihazırda yaptığı yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve sanayideki yeşil dönüşüm yatırımlarının yüzde 20 azaltımdan çok daha fazlasını sağlayabileceğini söyledi.
İki uzman da Türkiye’nin 2015’te belirlenen hedeflerde güncelleme yapmasının beklendiğini ve diğer ülkelerin çoktan güncellenmiş ikinci ulusal katkı beyanlarında bulunmaya başladığını vurguladı.
Türkiye’nin de taraf olurken ya da yakın zamanda emisyon azaltma potansiyelini yansıtan yeni bir ulusal katkı hedefi belirlemesi gerektiğini belirten Mazlum, “Bu Cumhurbaşkanının dünkü konuşmasında en üst seviyeden dile getirilen Paris Anlaşması’nın 1,5 derece sıcaklık artış hedefinin desteklendiği ve karbon nötr hedefi ilan etmek için hazırlık yapıldığı açıklaması ile de uyumlu olur. Çünkü Türkiye’nin şu anki ulusal katkısı küresel 1,5 hedefi bir yana 2 derece hedefi ile de uyumlu değil” dedi.
Arı ise “Şu anda yeni bir beyan için çalışma var mı yok mu bilmiyoruz fakat yakında yüzde 21’den ziyade yeni ulusal katkı beyanını konuşuyor olabiliriz” dedi.
Arı, “Buradaki hedefler dinamik ve en az 5 yıl süreyle güncellenmesi gerekiyor ve eğer ülkeler tarafından sunulan emisyon azaltımları yetersiz bulunur ise sözleşme sekreteryası tarafından ülkelerin daha fazla emisyon azaltımı yapması yönünde uygulama maddeleri gelebilir fakat bu Paris Anlaşması kapsamında değil ondan sonraki anlaşmalardaki yeni maddelerle olabilir” diye ekledi.
COP26 öncesinde anlaşmanın geçirilmesinin avantajı ne olur?
Prof. Dr. Semra Cerit Mazlum, meclisin Paris İklim Anlaşması’nın onaylanmasının uygun bulunmasına dair kanunu kabulü ve diğer iç hukuk işlemlerinin tamamlanmasının ardından onay kararının BM’ye iletilmesiyle Türkiye’nin 30 gün sonra Anlaşmaya taraf olacağını dile getirdi.
“Paris Anlaşması kurallar kitabının Türkiye’nin uygulamasını da doğrudan ilgilendirecek karbon piyasaları ve sürdürülebilir kalkınma mekanizması gibi konulardaki maddeleriyle ilgili görüşmelere oy hakkıyla katılabilmesi anlaşmaya katılma işleminin Glasgow İklim Değişikliği Konferansı (COP26) tarihine kadar tamamlanmasına bağlı” diyen Mazlum, Glasgow’da görüşülecek olan ulusal katkıların 5 ya da 10 yılda sunulmasının da ayrıca önemli olduğuna değindi.
Doç. Dr. İzzet Arı, Glasgow İklim Değişikliği Konferansı’nda ağırlıklı olarak karbonun fiyatlandırılması konusunun tartışılacağını ve Türkiye’nin karbon fiyatlandırmasına ilişkin argümanları hazırsa burada çeşitli kazanımlar elde edebileceğini vurguladı.
Anlaşma sonrasında yeşil finansman nasıl şekillenecek?
Paris Anlaşması’nın meclisten geçirilme kararının yeşil finansmana erişim imkanlarını nasıl etkileyeceği de merak edilen bir diğer konu. TSKB Ekonomik Araştırmalar Müdürü ve Başekonomisti Burcu Ünüvar, Paris İklim Anlaşması’nın çoğunlukla finansal çerçeveden değerlendirildiğini fakat daha kapsamlı bir içeriğe sahip olduğunu belirtti.
“Küresel piyasalarda ESG finansmanı 2021’in ilk altı ayında, 2020’deki yıllık tutarı geride bırakarak hızlı bir büyüme sergiliyor. Hem özel sektör hem de kamu finansmanı için artık daha fazla tercih edilecek olan yeşil finans araçlar, yeşil merkez bankacılık gibi pratiklerin artması ile önümüzdeki dönemde daha da yaygınlaşacak. “ diyen Ünüvar, Paris İklim Anlaşması’nın TBMM’den geçirilmesinin Türkiye’nin önümüzdeki dönem için yeşil dönüşüme hem kamu hem de özel sektör politikalarıyla dahil olmak istediğine dair çok kıymetli bir sinyal etkisi taşıdığının altını çizdi.
Fakat Paris İklim Anlaşması’nın yeşil finansa indirgenmemesi gerektiğini vurgulayan Ünüvar, İklim mücadelesi ve yeşil dönüşümün kamu, özel sektör ve toplumsal paydaşların tamamını kapsayacak şekilde ve şeffaflıkla kurgulanması gerektiğini söyledi.
Türkiye’de yeşil dönüşümün en önemli oyuncularından bir tanesi şüphesiz bankacılık ve finans sektörü olduğunu dile getiren Ünüvar, “Türkiye’de bankacılık sektörünün yeşil finansman konusunda zaten aktif olduğunu ve reel sektörü de hareketlendirdiğini biliyoruz. Paris Anlaşması’nın onaylanmasını takiben, bu süreç ivme kazanabilir. Kredi derecelendirme kuruluşlarının, iklim krizi ve sürdürülebilirlik konusundaki maddeleri şirket derecelendirme notlarına yansıtmaya başlaması ile birlikte bu ivmelenmenin yakın vadede olduğunu görmek şaşırtıcı olmayacaktır” dedi.