Zombi oyunlarının altın çağı 2000’ler sonu – 2010’lar başının en çok duyduğumuz isimlerinden biriydi Dead Island. Her ne kadar vaktinde “Game of the Year Edition”ını çıkardıkları için oyun dünyasında dalga geçilmiş olsa da kendine has bir kitlesi vardı serinin. Fakat ikinci oyunun yıllar boyunca çıkamayışı, sürekli geliştirici değişimi, bir de üstüne o sırada Techland’in tası tarağı toplayıp Dying Light’la kendini daha büyük bir kitleye ulaştırması derken Dead Island 2010’lar başından bir anı olarak kalmaya devam etti. Ben bu oyunun çıkabileceğine bile inanmıyordum dürüst olayım. Ama duyurulduğundan bu yana 9 yıl, 3 farklı geliştirici ve 2 (2.5 da diyebiliriz) farklı konsol jenerasyonu sonunda Dead Island 2’ye kavuştuk.
AAA, OYUN ÇALIŞIYOR…
Genelde oyunun “teknoloji” kısımlarında sonlarda değinirim ama Dead Island 2’nin son ve asıl geliştiricisi Dambuster Studios’u tebrik etmek istiyorum her şeyden önce. Geçtiğimiz yıllarda başlayan ve bu yıl da hala devam eden “AAA oyunların leş optimizasyonu” sorunsalı, Dead Island 2 gibi yıllardır geliştirilen ve ertelenen bir oyun için de benim için en büyük soru işaretlerinden biriydi. Bir de inceleme kodu gelmeyince biraz daha şüphelenmiştim ama… Bu yıl oynadığım en problemsiz oyunlardan biri oldu. PS5’te gayet akıcı bir şekilde 60fps’te, oyunu bozan ya da ilerleyişimi engelleyen herhangi büyük bir bug’la karşılaşmadan oynayabildim Dead Island 2’yi. Ve bu paragrafı yazarken 2023’te oyun firmalarından beklentilerimizin ne kadar düştüğünü fark edip moralim bozuldu biraz.
Güzel de başlıyor oyun. “Slayers” adı altında, 6 farklı karakterden birini seçerek başlıyorsunuz oyuna. Hepsinin kendine has özellikleri, yetenekleri, artıları ve eksileri var. Her türlü oynanışa da hitap ediyorlar. Karakterlerin yeteneklerini belirlemek için kullanılan kart sisteminin potansiyeli ilgi çekici. Klasik zombilerin yanı sıra farklı kombinasyonlara sahip envaiçeşit zombilerle kapışmak eğlenceli.
Oyunun atmosferi de bir hayli güzel. Dead Island 2 ilginçtir ki bir adada değil, oyunda sürekli olarak “Hell-A” şeklinde bahsedilen Los Angeles’da geçiyor ve Hollywood’undan Venice sahiline, rıhtımından Bel-Air’ine kadar Los Angeles’ın ikonik birçok mekânı oyunda zombili bir kıyamet sosuna bulanmış bir şekilde bulunuyor. Hepsi de görsel olarak dibinizi düşürmeyecek olsa da gayet bakması göz yormayan ama mekanları da kötü göstermeyen görselliğe sahipler.
Bu mekanları daha da detaylı yapan şeyse oyunun açık dünya yerine bölge bölge tasarlanmış olması. Dead Island 2, alternatiflerinin aksine açık dünya yerine böyle bir tasarımı tercih etmiş ve bölüm tasarımlarının mini, detaylı birer açık dünya olması ya da ilerleyişi kolaylaştırması gibi artılarının yanı sıra oyunun yedinci konsol jenerasyonundan kalma gibi hissettirmesi gibi eksileri de var. Oyunun 70 dolar, yeni nesil konsol vergili olması gerçeğini de düşünürsek biraz üzücü tabii.
Bu mekanlara maalesef öyle süper, daha önce hiç görmediğiniz bir hikâye eşlik etmiyor. Gayet basit, hatta birazcık da klişe diyebileceğim bir senaryoyla ilerliyor Dead Island 2. Ama karakterler ve mizahı bu açığını kapatmak için büyük çaba sarf ediyor. Bel-Air’deki “influencer evi”nde bulunan özür videosu metni, Hollywood Bulvarı’ndaki otelde yapılan düğünün detayları, seçtiğiniz karakterlerin hepsinin çevresindeki olaylara verdikleri tepkiler gibi çok eğlenceli detaylar bulunuyor oyunda. Keşke NPC’ler de seçtiğimiz karaktere göre konuşsaymış dediğim oldu ara sıra ama yine de güzel yedirmişler.
SİZ DE Mİ PARTİDEN SIKILDINIZ?
Ancak Dead Island 2’yi bir Dying Light gibi oturup tek seansta saatlerce oynayacak enerjiyi de bulamadım kendimde. Her ne kadar zombilerdeki deri/et kalkması sistemi yukarıda yazdıklarıma biraz daha eğlence katsa da, oynanış bir noktadan sonra sıkmaya başlıyor. Bunun sebeplerinden en büyüğü de oyunun kendini tekrar eden oynanışı. Silah çeşitliliği çift el ağır silahlar, ağır hasar vuran silahlar, kesici özelliğe sahip olanlar şeklinde ayrılıyor ve hepsi de işini gayet güzel görüyor. Ancak Wolverine pençeleri gibi havalı bir silah gördükten sonra bundan daha fazla olacağını düşünüyordum, yanılmışım. Etrafta bir sürü gitar, trafik lambası ve yığınla farklı “silah şeklinde” kullanılabilecek şey varken oyunda ilerledikçe üstünüze atılan silahların elinizdekilerden daha fazla hasar vurması dışında pek de bir farkı ya da çeşitliliği yok. Silah modifikasyon seçeneği olduğunu görünce de sevinmiştim, belki silahları daha farklı yapar diye ama onun da daha fazla hasar verme ya da element hasarı verme dışında öyle süper farklılıkları yok. Oyunun son çeyreğinde açılan “Zombie Perks” kısmı biraz ilgi çekici, fakat ben o noktaya ulaşana kadar tekrar tekrar zombi kesip parçalarını toplayıp modifikasyonla uğraşmak istememiştim dürüst olayım. Onlar da “Zombiyi kafasına vurup öldürürsen patlar”, “Zombi öldürdükçe hasar artar” gibi özellikler verdiğinden pek uğraşmayıp oyunu bitirmeye odaklandım.
Bir diğer can sıkıcı noktaysa tabanca, tüfek gibi uzak mesafe silahların… Anlamsızlığı diyeceğim evet, daha uygun bir kelime bulamadım. Bir süredir tecrübe ettiğim en kötü uzak mesafe silah mekaniği Dead Island 2’deki olsa gerek. Hani yakın mesafe silahları ne kadar iyiyse, uzak mesafe silahları bir o kadar kötü. Üstünüze gelen yığınla zombiyi temizlemek için o kadar işe yarar değiller, üstüne bir de mermi bir hayli kısıtlı ve genel olarak kullanması da iyi hissettirmiyor. Oyuna son dakikada “E hadi bari bu da olsun” diyerek eklenmiş hissiyatını atamıyorum üstümden.
Oyun solo oynamak için de biraz kaotik olabiliyor, özellikle başlarda. Üstünüze gelen zombi sayısı bazen bir hayli fazla olabiliyor, spawn olma hızları da bir hayli kısa. Bazı kısımlarda üst üste ölüp durduğum oldu ama bir boss dövüşünde değilseniz öyle büyük bir kaybınız olmuyor neyse ki. Ama sinir bozucu ve oyunun daha çok Co-Op düşünülerek yapıldığı gerçeğini de değiştirmiyor. Gerçi oyunun Co-Op kısmında da oynamak istediğiniz kişiyle aynı görevde olma zorunluluğu ve konsol tarafında orijinal PS4 ve Xbox One’ın host olamama gibi problemleri var ama en azından hikayedeki ilerlemenizi kaydediyor oyun. Bunu yapamayanları da gördük malum.
BAĞIRAN ZOMBİ ISIRMAZ
Yukarıda anlattığım şeyleri şöyle bir okuyunca oyunun iyi mi kötü mü olduğuna karar verememeniz gayet normal. Çünkü Dead Island 2 tam olarak öyle bir oyun. Aşırı büyük hedefleri olan bir oyun değil, klasik bir zombili aksiyon oyunu sunuyor oyuncuya. Eksik kaldığı alanları da yukarda belirttim ama inanın oyundan nefret etmenize, harcadığınız vakte pişman edecek şeyler değiller, çünkü oyun bu bahsettiğim şeylerin üstünde fazla durmayıp ilerliyor sürekli. 14-15 saat gibi kısa bir süre içinde bitirip, sunduğu şeylerin çoğunu görüp hayatınıza devam edebiliyorsunuz. Çok sevdiyseniz bu süreyi yan görevlerle ve Co-Op’la da uzatabiliyorsunuz. Yine de insana 70 dolarlık yeni nesil vergisini sorguluyor biraz. O yüzden ister istemez indirim/Game Pass bekleme önerisi yapmak zorundaymışım gibi hissediyorum. 9 yıl onlar bekletti, biraz da siz bekletin onları canım.