Çar. May 1st, 2024

ABD’de gerçekleşmeyen parasal genişleme, Avro Bölgesi’nde not indirimleri, temerrüt ve dağılma senaryoları varken, emtiada hızlı düşüş yaşanırken TL neden düşüyor.


Bankacılık sistemimizin ve mali disiplinimiz kriz ülkelerine göre daha iyi olmasına rağmen TL’nin değer kaybetmesi; bu durumu iki açıdan ve iki dönemle açıklamak lazım.

Öncelikle Mayıs-Haziran döneminde TL değer kaybı Türkiye cari açığının yılın ilk yarısında tahmin edilenden daha hızlı büyümesinden kaynaklanıyor.

Özellikle ekonomi yönetimi bilinçli bir şekilde cari açık için önlemler açıklaması ve ardından kurların TL değer kaybetmesi yönünden psikolojik etkide bulunması bu dönem için etkili olmuştur.

Bu dönemde Hem mali tedbirlerle hemde kurların hareketlenmesi ile yılın ikinci yarısına doğru (3. Çeyrek) bu beklenti olumluya dönmüş olsa da Türkiye hızlı büyüme ve tüketimin etkisi ile cari açık vermeye devam ediyor.

Objektif değerlendirmelerde cari açık sorunu olan ülkelerde mali sorunlar yaşayan dünyanın gelişmiş finans piyasalarında "cari açığı finanse edecek döngünün kurulması zorlaşabilir" mantığı ile sorunlu bir durum olacağı düşüncesi hakim oluyor.

Yani her zaman cari açığı borçlanma ve fon akışı ile finanse eden bu ülkeler yaşanan kriz ortamı yüzünden fon akışların kesilmesi ihtimalinden benzer başka ülkelerinde para birimleri bu kaygı ile değer kaybetti.

İkinci olarak, Son Ramazan (Ağustos) ayı içinde yaşadığımız türbülans dan sonra da az gelişmiş ülkelerden para çıkışı, ABD dolarının değer kazanması ile dolara yöneliş gibi faktörlerden de TL gibi para birimleri değer kaybetmiştir.

Ama biz daha önce cari açık stresinden dolayı yaşadığımız değer kaybında ötürü son dönemdeki değer kaybı daha sınırlı olmuştur.

Dünyada gelişmekte olan ülkeler diye tabi ettiğimiz Türkiye, Brezilya, Güney Afrika, Hindistan gibi ülkelerden hatta gelişmiş bazı ülkelerden de para çıkışları başlamış dolara yöneliş olmuştur.

Bu trendin sene sonuna kadar daha yavaş da olsa devam edeceği beklentisi hakim. Bundan dolayıda TL gibi para birimleri değer kaybetmeleri yönünden baskı oluşmaktadır.

Bütün bunlara ilave olarak önümüzdeki dönem Merkez bankasının düşük faiz politikası uygulama düşüncesi ile birlikte bölgesel gelişmelerde etkili olmaya devam edecektir. Son zamanlarda Doğu Akdeniz de yaşanan gerilimler TL den kaçışı etkilemektedir.

Özellikle İsrail ve Kıbrıs Rum kesimi ile yaşanan gerilim ve önümüzdeki dönem bu doğrultuda atılacak adımlar TL de değer kaybına etkisinin ne ölçüde olup olmayacağı açısından belirleyici olacaktır.

Genel olarak Türkiye mali sistemi ve bütçe rakamları güçlü gözükmekte, bankacılık sektörü döviz açık pozisyonu düşük seviyede bulunmaktadır. Reel sektör açık pozisyonu dediğimiz döviz kredileri bulunmaktadır.

Reel sektörde bütün açık pozisyonu kapama gibi bir düşünceye giremeyeceğine göre kurlarda çok hızlı ve kontrol edilemez bir türbülans yaşanmasını beklememek lazım. Zaman zaman yaşanan zıplamalar olabilir. Bu doğrultuda çıkışlara kısa vadeli düzletmeler gelebilir.

Kurlardaki trend şimdilik değer kaybı yönünden devam edecek gibi duruyor. Türkiye açısından takip edilmesi gereken sepet kurdur. Yurt dışında yaşanan parite savaşları neticesinde Euro ve Dolar yaşanacak salınımlar TL de sepet kurun toplam değerinde etkili oluyor mu olan bakmak lazım.

DÜNYADA VAR AMA TÜRKİYE‘DE OLMAYAN KRİZ PAZARLANIYOR

Hakan Göksel– Haber7 Ekonomi Editörü

Avro Bölgesi ülkeleri ve ABD’de yaşanan finansal kriz ve bankacılık sektörü krizi, Avro Bölgesi’nde siyasal iktidarların geciken karar alma süreçleri, ABD Merkez Bankası FED’in etkisiz Twist operasyonlarına rağmen Dolar ve Avro’nun TL karşısında yükselmesi büyük talihsizlik.

Avrupa Bankaları’ndan mevduat kaçışı yaşanırken, kredi notları tek tek düşürülürken, ABD’de bankalar FED’in desteğine ihtiyaç duyarken Türkiye’de tam tersi bir tablo var.

Türkiye’deki bankalar hem AB hem de Amerika’nın ekonomi otoriteleri tarafından övgü üstüne övgüler aldığı dönemi hatırlayın… Türkiye’de bankacılık sektörü sermaye yeterlilikleri, kredi riskleri, güvenilirlik ve diğer konularda dünya bankalarına kıyasla çok daha iyi konumda bulunuyor. Üstelik faiz oranları AB ve ABD ile kıyaslandığında Türkiye’de çok yüksek olduğu da bir gerçek.

Buna rağmen bankacılık sektöründen hızlı para çıkışı yaşanmasının ve iç piyasada döviz yönelişin nedeninin başında dünyada yaşanan panik havası ve yabancı yatırımcının dolara dönme manevrası geliyor.

Kaygılar yalnız yabancı yatırımcıyı değil, döviz borçlusu özel sektörün de açık pozisyonlarını kapatmak için dövize yönelmesine neden oluyor. Dolara aşırı talep olması bankaların elindeki döviz rezervlerini tüketiyor.

Bankalar yeni talepleri ve çekilen dövizi yerine koymak için Merkez Bankası ihalelerine yöneliyor. Merkez Bankasının sık sık yaptığı döviz ihalelerine de talep patlaması yaşanıyor. Açılan ihaleler iki üç kat taleple karşılaşınca arz talep dengesizliği kurları yükseltiyor.

Türkiye’nin bir cari açık problemi olduğunu gerçeği görmezden gelinemez fakat ABD ve Avro Bölgesi cari açık, kamu maliyesi, bankacılık ve finans sektörü açısından daha sağlam bir konuma sahip değil.

Dolar ve Avro’nun kendi ülkesine dönüşünde ‘güvenli liman’ bulması söz konusu değil, emtia sığınılacak liman olmaktan çıktı, faizler sıfır seviyesine yaklaştı vb. kısacası parayı çekebilecek hiçbir sağlıklı istatistik yokken Türkiye’de dolar ve avronun değerinin diğer gelişmekte olan ülke paralarına göre daha fazla değer kaybetmesi ‘Türkiye’de olmayan krizin, gelecekmiş gibi’ algılanmasından ve pazarlanmasından kaynaklanıyor!

DÖVİZE TALEP KURU ARTIRIYOR

Murat Çemberci- Haber 7

Dünyada derinleşen ekonomik krizin ABD ve Avrupa’dan sonra gelilmekte olan ülkeleri rahatsız edeceğini söyleyebiliriz. Bu krizde ABD ve Avrupa ülkelerinin borç yapıları, finans piyasaları ve bankacılık sistemleri ciddi açıklar veriyor.

Kaldı ki, bu konu ile ilgili yapısal bir müdahale girişimi dahi olmaması oldukça düşündürücü. Bu aşamada akıllara şu geliyor. Türkiye’nin nispeten daha iyi durumda olan bankacılık ve finans yapısına rağmen TL nin değer kaybediyor olmasının sebebi ne olabilir ?

Öncelikle şunu kabul etmemiz gerekir ki, bahse konu kriz öncesi TL nin aşırı değerli olduğunu defalarca belirtmiştik. Hatta bu durumun dış ticaret açığını artırdığını ve açığın kontrol edilemez bir duruma gelme riskinden bahsetmiştik.

TL nin daha sonra 1,65 – 1,75 düzeyine çıkması aslında normal bir durumdu, yani TL nin bu oranda değer kaybı aslında gerek dış ticaret dengesi gerekse de piyasalar açısından kötü bir durum değildi. Hemen bu şamada özel sektörün dolar borcuna işaret edenler olabilir ki, ihracat rakamlarının artışı ile bunu finanse edebileceğimizi düşünüyorum.

Nitekim, buradaki sıkıntı TL nin kısa süre içerisinde değer kaybı yaşaması aslında. Bunun da sebebi, tamamen dünyada yaşanan fırtınadır. Euronun geçerliliğinin tartışıldığı bir dönemde doların bu kadar ön plana çıkması ve dolara olan talep TL nin değerini düşürmektedir.

Merkez Bankası’nın döviz ihalelerinden de rahatlıkla anlaşılacağı üzere, tanzim rakamının iki katına yakın talep durumu aslında bize özetler niteliktedir.

By Usta

<<- Kızlar Baklavalı erkekleri sever diye duyduktan sonra elinde baklava tepsisiyle gezen