Cts. Nis 27th, 2024

Yazmak, anlama çabasıyla başlar…

> ‘Ne derdiniz vardı?’ da yazmaya başladınız?

> Derdim, anlama çabasıyla başladı. Sezme çabasıyla devam etti. Anlatmak istemek, bunlardan sonra geldi. Hiçbir olayın ‘sıradan’ olmadığını fark ettiğimde yazmaya başlamıştım.

> Öykü desek, tek kelimeyle ne cevap verirdiniz.

> Cam bardaklar…?

> Cam bardaklar?… Peki Handan A. Yıldız öyküsü desek tek kelimeyle ne cevap verirdiniz?

> Elinizden kayan cam bardağın yere çarptığı an… Bardak kırılmazsa çok şaşırırsınız, hatta sevinciniz şaşkınlığınızın önüne geçer. Bazen de bardağın kırılma potansiyeli o kadar yüksektir ki, daha yere çarpmadan dağılmaya başladığı izlenimi uyandırır sizde. Kırılmanız, ândır; önemlidir. Ama direnir ve kırılmazsanız bu da önemlidir. Her iki durumdan herhangi birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Bardağın dağılması bir yenilgi ya da zayıflık değildir. Ben öykülerimde, kırılan bardakların (insanların) acısını ya da sağlam kalabilenlerin direncini anlatmaya çalıştım. Öyküde olay örgüsüne değil anlara dikkatimi yönelttim.

Aşk, eşitsizlikleri eşitler mi?

kullan> İlk öykünüzün konusu aşk… Sizce aşkın muhafazakarı ya da moderni olabilir mi? Doğrusu ya da yanlışı, kuralı ya da kuralsızlığı olabilir mi? Yani aşk da âşık olan kişiye göre nitelik değiştiren bir olgu mudur yoksa tüm eşitsizlikleri eşitleyen midir?

Buna şöyle cevap verebilirim; eğer yemek yemenin, su içmenin veya nefes almanın muhafazakarı ya da moderni olabiliyorsa aşkın da muhafazakarı ya da moderni olabilir… Aşk kişiden kişiye değil de kişilik-ten kişiliğe değişir.

> Otobiyografinizde asal sayıları sevdiğinizden söz etmişsiniz? Bunun nedenini öğrenebilir miyiz?

Asal sayılar yalnızca kendilerine ve bir’e bölünürler. Yani mutlak yalnızlığı simgelerler. İnsan da asal sayılar gibidir ancak kendisine bölünebilir ve kendisine bölündükçe çoğalır.

> Herkesin kendine has bir aşk tanımı vardır. Siz aşkı bir cümleye sığdırmak zorunda olsaydınız bu cümleniz ne olurdu?

> Aşkı en iyi anlatan kitabın Goethe’nin Genç Werther’in Acıları kitabı olduğunu düşünmüşümdür. Orada der ki, ‘bir insanın hem elem hem de mutluluğunun kaynağı aynı olabilir mi?’ İşte aşkı bu cümle çok iyi anlatır.

Kant’da Gazzali’yi görürsünüz

> Yine Freud, Kant ve Muhammed Esed hayranı olduğunuzu söylemişsiniz. İlk bakışta isimler birbiriyle ilgisiz gibi görünüyor… Muhammed Esed ve Freud’u yan yana getiren nedir?

kullan> Bu iki ismi yanyana getiren kainat ve insandır. Örneğin Kant felsefesi, nesneyi algılama bakımından tüm felsefeleri Doğu ve Batı’yı birleştirir. Kant’ta Gazali’yi bulursunuz. Muhammed Esed de Yahudi iken Müslüman olmuş bir alimdir. Onun meselelere yaklaşımında da Doğu ve Batı sentezini görürsünüz. Freud ise katıksız bir Batılıdır ancak hipnoz ve rüya tabirleri konusundaki tespitlerini çok önemsiyorum.

> 19 yaşından beri yazıyorsunuz. Ama yazılarınız 2008’den beri yayımlanıyor. Yazılarınızı bir köşede dinlendirmenizin nedeni neydi?

> Buna kader diyelim…

> Kitap kapağınızda “Bütün uçurumların manzarası güzeldir” diyor. Bu cümle kitaptaki tüm öykülerle ilişkili mi?

> Bu cümle kitaptaki iki öyküyle irtibatlı. Biri kitaba ismini veren 16 Temmuz 1999 öyküsü diğeri, çarpma öyküsü. İlkinde kahraman, uçurumdan kurtuluyor. Diğerinde ise kendini uçurumun ellerine bırakıyor.

> Her filmin bir şarkısı olur ya, sizin kitabınızın bir müziği olsa hangi şarkıyı tercih ederdiniz?

> M.F.Ö- Yalnızlık Ömür Boyu…

– Kitabınızın ismi neden 16 Temmuz 1999, bu tarihin özelliği ne?

> Bu sorunun cevabını kitabı okuyanlar kendileri bulmalılar…

(Haber 7)

By Usta

<<- Kızlar Baklavalı erkekleri sever diye duyduktan sonra elinde baklava tepsisiyle gezen