Cts. May 4th, 2024

İnsan korkmaz mı kaybetmekten? Kaybetme riski her daim saklı değil midir zaten? Kim birisini cepte varsayabilir ki bu kadar garanti bir biçimde, bu kadar kendinden emin nasıl olabilir ki kişi? Nasıl güvenebilir ilişkinin bir ömür devamlılığına, karşısındaki insanın o sevgiyi bir ömür ne olursa olsun saklı tutacağına ve en çok da kendisine nasıl güvenebilir ki insan? Ölüm yokmuş gibi sonunda…

Ölüm var, ben gidebilirim, sen gidebilirsin, biz bitebiliriz, bu hayat bitebilir bu birlikte kurduğumuz hayat son bulabilir ve ayrı zamanlarda ayrı ayrı hayatlarımız bir anda sona varabilir. Nasıl güvenebilir ki insan… duygusunu içinde saklı tutmaya nasıl cesaret edebilir. Saklandığı yerden çıkmak istediğinde karşısında muhatap bulamama ihtimalini nasıl hiç edebilir.

Var çünkü bu ihtimal.

Ben konuşmaya karar verdiğimde sen orada beni bekliyor olmayabilirsin. Sen kendi hayatını beni de oraya almak üzere yoluna koymaya çabalarken ama bunu biraz da ağır aksak yaparken, benim o süre dahilinde orada sabit bekleyeceğime nasıl güvenebilirsin ki? Ölebilirim de.

Nasıl güvenir ki insan birinin mutlak varlığına.

Öyleyse sevmeyelim, öyleyse bu kayıptan korkacağımız bir hale getirmeyelim kendimizi..

Öyle mi? Peki, ya yaşamak?

Yaşamayalım yani öyleyse. Tatmayalım türlü çeşit duyguyu. Kaybetme korkusunun, dokunduğu diğer her duyguyu nasıl da coşturduğunu görmeyelim öyleyse. Peki.

Ama bak ölebilirsin sen de.. Sen de ölebilirsin, şu verdiğin var ya son nefesin olabilir. Farkında mısın sen?

Neyden kaçıyorsun tam olarak, anlatsana biraz. Belki kaybetme korkun büyütecek, renklendirecek hayatını ama belki de hiç kaybetmeden sen göçüp gideceksin bu hayattan ya da yılların geçecek kaybetmekten korktuğun kişinin varlığı henüz senin hayatına dahilken, sen şimdi bu yılları hiç yaşamak istemiyorsun yani öyle mi?

Peki.

Mutluluk da dileyemem ki ben şimdi sana.

Mutluluk sandığın neler yaşayacaksın sen kim bilir?

Mutluluk diyeceksin adına ama o yaşadığın anlık bir haz, anlık bir neşe olacak belki de.

Doyabilecek misin sen şu hayatta?

Farkında mısın peki asıl korktuğunun doymak olduğunu?

Bir defa yaşadığında o tokluğu, midenin boşluğuna bir daha alışamazsın gibi geliyor dimi?

I-ıh öyle değil.

Gel ben sana anlatayım. Bu öyle güzel bir tokluk hali ki, mideni dolduran her ne varsa öyle iyi geliyor ki ruhuna, doyarken türlü hallerde besleniyorsun, büyüyorsun. İhtimal dahilindeki açlığında tutunacak ne çok şey ekleniyor hayatına bir bilsen. Sen neden yaşıyorsun ki o zaman? Boş mideye dayadığın alkollerin ertesi sabahı biliyorsun gününün nasıl da rezil başladığını?

Sarhoşsun sen, kafan hiç ayılmasın istiyorsun, görmek duymak istemiyorsun midenin gurultusunu. Anlamak istemiyorsun hayatından eksilttiklerini.

Acıktığında açlığını bir parça çikolatayla dizginlemeye çalışanlara benziyorsun sen. Kan şekerin yükseliyor ve kısa bir an doydum zannediyorsun.

I-ıh doymak değil o.

Hem benim dediğim doygunluk öyle şekerin vücuttaki etkisi gibi son bulmaz ansızın.

Sen şimdi bir de kendini güçlü addediyorsundur.

Gülerim ben buna. Bu ne kudret efendim?

Sen neleri saklıyorsun o umursamaz bakışlarının altında, o esip gürleyen tonlamalarının bastırdığı o çocuk sesin neler söylüyor kulağına?

O ses sana zayıf geliyor belki, belki o sesi tekrar sahiplendiğinde ve arada dudağından dökülen sözlere onun karışmasına izin verdiğinde sanıyorsun ki kimse duymayacak seni…

Duyarlar merak etme. Ama kimler duyar biliyor musun? Sahiden önemseyenler, seni sahiden dinleyenler…

Ama bu sahiciler, sen bağırdığında anlayamazlar seni, sana ihtiyacın olanı veremezler.

Sen yalnızsın da sanırım biraz, ne dersin? Kaybetme korkusunu sırtlanmamak adına hangi olmadık ilişkilere bıraktın sen kendini böyle? Düştüğünde sana el uzatmayacak insanları mı topladın hayatında ya da hayatındaki insanların inatla sırtlarını mı görmek istedin sen, neden yüzlerini çevirdi senden bu insanlar?

Ölebilirsin sen de..

Biliyorsun dimi? Adına hayat dediğin bu hiçliğin, kimsesizliğin, o içi boş şöhretin, şişirdiğin kariyerin, büyüttüğün sıfatların, sıfatlarına kul köle olan, sana değil de sıfatlarına eriyip biten insanlar, bu insanların senin de kendine pay biçmeye çalıştığın olur olmadık, yerli yersiz, abartılı, gerçeklikten uzak iltifatları… Sen misin sahiden o iltifatların muhatabı?

Bak farz et ki yarın ölebilirsin sen… Hangi duygular var daha tatmadığın…

Korkma, bir defa sahiden doyabildiğini gördüğünde açlık da çok koymuyor insana. Bir süreliğine düşüversin enerjin inan hiçbir şey eksilmiyor hayatından. Dayanabilirsin sen merak etme.

Kaybetmekten korkacağın insanlar olsun etrafında, onlar da seni kaybetmekten korksunlar. Bir şeyin sonlu olmasıdır onu kıymetli kılan. Bir bak çevrene, herkes ölümlü.

Tam da şu anda içlerinden birinin sesini belki de bir daha duyamama ihtimalin var biliyorsun dimi? Bunu bilerek davran o insana, hayatında ona göre bir yer ver, sen nerede görmek isterdin o insanı, ne kadar yakınında olsun isterdin, durma hadi çek onu o istediğin yakınlığa, hiç bilemezsin belki de hazırdır koşar adım yaklaşmaya.

Peki sen? Sen de ölebilirsin… Öyle garanti gördüğün yılların, gelecek planların, ertelediğin işler, ilişkiler, kişiler…

Kendi ölümlülüğün de düşsün bir anlığına aklına. Farkında mısın bilmiyorum ama hiç yaşanmama olasılığı var bunca yıldır henüz zamanı değil diyerek ertelediğin her ne varsa…

By Usta

<<- Kızlar Baklavalı erkekleri sever diye duyduktan sonra elinde baklava tepsisiyle gezen