Her şeyin bu kadar dijitalleşmediği Y2K yıllarının dönüşü, ekranla geçirdiğimiz zamanın tetiklendiği depresif hisler ve parlak ışıkların yarattığı yorgunluk bizi bir kez daha analog sistemlere sıkı sıkı sarılmaya doğru itiyor. 2022, biraz da bu iki uç kültürün çatışmasını izleyeceğimiz bir yıl olacak.
Büyük ihtimalle endüstri devrimine geçiş yaptığımız modern zamanlardan bu yana hayat hızlı bir şekilde akıyor. Yavaş akması için belki şehirden kaçış ya da Fogo Adaları gibi ücra bir köşeye taşınmanız gerekiyordu. Önceleri kimin ne yaptığından, nasıl eğlendiğinden, ne kadar gezdiğinden haberimiz olmuyordu. Geçmişle tek büyük fark bu. Ardından Instagram geldi. İlk kural Instag- ram’a fotoğraf atamayacağınız kadar eğlendiğiniz partilere katılmaktı. Kod adı: Gizli kalsın. (Tabii o zamanlar bu aplikasyona sonradan fotoğraf da ekleyemiyordunuz. Sadece o an çektiğiniz kareleri paylaşabiliyordunuz.) Bugün sosyal medyada birçoklarının özendiği anda kalmak, çoktan keşfedilmişti yani. Sonra işler değişti. Instagram’da olmanız onaylandığınız anlamına geliyordu. İşte tam bu zamanlarda FOMO (bir şeyleri kaçırma korkusu) çıktı karşımıza. Gerçek hayatta olan biteni kaçırma, yeteri kadar buluşmaya gidememe, dışarıda vakit geçirememe korkusuna pandemiyle beraber yenileri eklendi. İlk başlarda masum masum FOMO’nun yerine JOMO’yu (bu defa bir şeyleri kaçırmaktan mutluluk duyduğumuz zamanlar) benimsediğimizi düşünürken internet denen dipsiz kuyunun içinde yaşadığımızı fark ettik. İnternet jargonuna göre pandeminin ilk sezonuna denk geliyor bu. Kolektif bir şekilde Zoom’la tanıştığımız, tek bir oturuşta Normal People, Tiger King ve Unorthodox izlediğimiz, ekranın önünde dans ettiğimiz ve hunharca eşofmanlar satın aldığımız günler hani.
Analog bir şekilde çekilen Calvin Klein kampanyası.
Zaman hızla aktı, sanki Alfa kuşağı gibi biz de dijitalin içine doğmuştuk. Bukalemun gibi hızla adapte olduk. Bir güne daha kaç tane dizi sığdırabilirdik? Hatırlar mısınız saat 21.00’den sonra dışarıda olamadığımız ve anında Instagram feed’inde bir anda “live” kutucuklarının peşi sıra dizildiği günleri. Karanlık zamanlar değil mi? Hepsini görmezden gelip bir kenara çekilip keyfinize bakıyorduysanız ne ala… İşte tam da bu zamanlar, WGSN’e göre geri dönüşü olmayan bir yola girmiştik. Ekranla vakit geçirdiğimiz süre yüzde 80’e ulaşmıştı. Günün tam anlamıyla yarısı ise aplikasyonlar arası zap yapmakla geçiyordu. Araştırmaya katılanların yüzde 41’i ise geleceği gören trendsetter’lar gibi “Bu acaba zihinsel açıdan bizi gerçekten de kötü etkiliyor mu” diye düşünmeye başlamışlardı. Analog yollara geri dönme hissinin ilk tohumları böylece atılmaya başlandı. Ancak geçiş bu kadar da hızlı değil, teknoloji bizi biraz daha anlamadığımız dipsiz bir kuyuya çekmeye kararlıydı.
Coin’ler NFT ve Metaverse’ün ne olduğunu anlama çabası, bunun bir parçası olmak ya da olmamak arasındaki gelgitler dijital açıdan yormaya başlıyor bizi. Özellikle son zamanlarda dijital dünyadan uzaklaşıp gerçek hayattaki alanlara yoğunlaştıysanız yalnız değilsiniz. Yine ELLE için daha önce konuştuğum Levent Erden’in söyledikleri yankılanıyor kulaklarımda. “Hayatımıza eğitimini aldığımız tek bir konuyla devam edemeyiz” diyordu. “Otuzlu yaşlardan sonra ya da kırkların başında hayatı yakalayabilmek için ikinci bir üniversite şart” diye fikrini belirtmişti Erden. Haksız değil. Bu yüz- den bu kez de diğer alternatif gerçeklikleri anlamak için çabaladık.
DİJİTAL MİNİMALİZM: ANDA MIYIZ?
Teknolojinin içindeysek kesinlikle anda değiliz. Belki gelecekte, belki Matrix’te ya da farklı bir boyutta. WGSN’e göre 2022 trendlerinden biri dijital minimalizm. Hayatımıza sadece hangi teknolojileri dahil ettiğimiz değil, onları nasıl ve neden kullandığımız da önemli. Sadece dijital yorgunluk değil, nostaljinin bizi baştan çıkaran enerjisi de bu kez analog kültürlerin bu kadar yükselmesinde etkili. 2022’de yükselişte olacak iki kültür de birbirleriyle savaş halinde olacak belli ki. Bir taraf bizi fazlasıyla dijital olmaya zorluyor. Ralph Lauren’den Vans’a, Balenciaga’dan SXSW’e kadar kültür sanat festivalleri dahil Roblox gibi şirketlerle işbirliği yaparak metaverse’de kullanıcı deneyimi yaşatmak için çalışıyor.
Deloitte’in yaptığı bir araştırmaya göre özellikle Co-vid-19’un hayatımızın bir parçası olduğu 2020’den bu yana tüketicilerin üçte birinde teknoloji nedeniyle dijital yorgunluk oluşmuş. Birden fazla sahip olduğumuz dijital aletler, hiçbir şeyden geri kalmamak için hunharca abone olduğumuz newsletter’lar da bu yorgunluğun sebebi. Bir şekilde karşı konulmaz bir istek oluşuyor haber ya da yorum kaynaklarına abone olmak için. Olmadığınız anda geri kalacakmışsınız hissi, ancak mail kutunuz bu postalarla dolduğu anda da onlara yetişebilmek için bir savaş halindesiniz. Deloitte’in araştırmalarında dijital içerik tüketicilerinin yüzde 32’si yorgunluktan şikayetçi. Kendini en yorgun hissedenler 11 farklı kanaldan dünyayı yakalamaya çalışanlar. iPhone kullananlar iyi bilir. Telefonunuz her pazartesi sabahı size bir önceki hafta ekranla ne kadar baş başa kaldığınızı kanıt- larla sunuyor. Günde kaç saat o parlak ekrana baktığınızı gördüğünüzde biraz depresif hissediyorsanız yalnız değilsiniz!Son yıllarda Gigi Hadid, Frank Ocean hatta Timothée Chalamet’yi sıklıkla katıldıkları davetlerde analog makinelerle görüyoruz. Ancak asıl harikalar yaratan tasarımcılar ve markalar. Gül Ağış, Simone Rocha, hatta Calvin Klein kampanya fotoğraflarında 35 mm filmlerin büyüsüne yakalanıyorlar.
Aslında teknolojiye ve nimetleri olarak düşündüğümüz avantajlarına çok fazla güveniyoruz ve bağımlıyız. Sanırım her zamankinden çok Z jenerasyonunun yaptıklarına bir göz atmalıyız. Dijital yorgunluktan çıkıp analog yöntemlerle yahut şöyle diyelim hadi, X jenerasyonunun eski usul taktikleriyle yollarına devam ediyorlar.
Asla elle tutup gerçek anlamda sahip olamayacağımız dijital ürünler yerine özellikle Yaşam olarak adlandırabileceğimiz kategoride yeni markaların çok fazla türemesi bu akımın getirilerinden. Bir sürü kilim ya da artizanal dekorasyon objeleri tasarlayan markaların kurulduğunu fark etmişsinizdir. Dijital newsletter’lar yerine üretilen fanzinler de bir başka yol. Marc Jacobs’dan Valentino ve Burberry’e kadar birçok markanın sadece dijital için içerik üretmeyip basılı ufak fanzinler yapması da bunun nedenlerinden biri.
Gül Ağış İlkbahar/Yaz 2021 fotoğrafları
Trend analisti Lore Oxford’a göre marketing uzmanları 2022’de bütçelerini sadece Meta’nın domine ettiği dijital evrene yatırırsa sonuç belki felaket olmaz ancak yanlış olur. Ancak yatırımcılar özellikle 2022’de önceliklerini sadece dijitale vermemeliler. Pandemiyle birlikte YouTube’dan TikTok’a hemen her platform çılgınlar gibi büyüdü, pazar payları genişledi. Ancak yine tam bu sırada Nike gibi, Levi’s ve Uniqlo gibi markalar müşterileriyle bire bir iletişim kurabilmek için mağazalarda, offline fırsatlar da yarattı. Bodrum’dan Dubai’ye, Seul’den Londra’ya büyük baş- kentlerde Dior’dan Burberry’e çeşitli markaların pop-up mağazalar açması da analog bir etkileşim yaratma isteğinden kaynaklanıyor. Burada amaç evdeki ekranların arkasına hapsolmamak. Metaverse’te yaşamak hayalinden sizi çimdikleyerek uyandırmak.
MODANIN ANALOGLA İMTİHANI
Gül Ağış, İlkbahar/Yaz 21 koleksiyonunu “Analog Diaries” olarak adlandırmıştı. Ve o zaman kendisiyle konuştuğumda koleksiyonunu, sergileme yöntemini şu şekilde özetlemişti: “Pandemi döneminde dijitalleşmenin kazandığı önemle birlikte, dünyadan aldıklarımızı sorguladık. Organik yaşama duyulan özlem nedeniyle dijital bir platformda olmak istemedim. Tam tersine duygu durumu olarak, yavaşlamak, sadelik, sabır ve mutluluk gibi konuları hiç olmadığı kadar sorgulamaya başlamıştım çünkü.” Koleksiyonun çekimini Can Dağarslanı yalnızca analog kamera kullanarak gerçekleştirmişti. “Dijital çekimlerdeki hızın tersine bir hafta boyunca, çekilen karelerin nasıl olduğunu bilmemenin heyecanını yaşadım” diyordu Ağış.
Chloe kampanyası için Zoe Gerthner’in analog karesi
2010’ların ikinci yarısında Instagram jenerasyonunun kültürü domine etmesiyle başlayan süreçte bir grup yeni fotoğrafçı gidişata dur demek istemişti. Cümleyi böyle kurunca 60’larda bir grup hippie’nin geleneklere karşı gelmesi gibi duruyor, ancak bir anlamda öyle. Harley Weir, Jamie Hawkewsworth, Zoe Gerthner gibi moda fotoğrafçılığının yeni yüzleri dijital makineleri bırakarak analoga dönmüşlerdi. 2010’lu yılların bir dönemini anlatan en iyi içerikti yanılmıyorsam. Galata’da açık olan Lomography Store’dan analog makineler satın alıp, ortaya çıkan kareleri Instagram’da paylaşmak.
Yükselişe geçen hiçbir akım, tek bir disiplinin çabalarıyla olmuyor. Geniş kitleleri etkilemek için diğer yaratıcı endüstrilerle bir etkileşime girmesi gerekiyor. Business of Fashion’a göre özellikle modada bu yaklaşımın fazla tutma nedeni Gucci’nin retro dokunuşlarla hazırlanmış koleksiyonları ya da Vetements’ın eklektik yapısı. Neticede kimse 1970’li yılların alt kültüründen ilhamla tasarlanmış bir koleksiyonu keskin tonları ve çizgileri olan dijital bir makineyle çekmek istemez. Kreatif direktör ve küratör Ken Miller’a göre “Özellikle genç fotoğrafçılar işlerini özel ve kişisel kılmak istediklerinde analog fotoğraflara yöneliyorlar.”
Y2K sonrası 90’ların minimalizmine geri dönüş. Balenciaga Pre- Fall 2022 koleksiyonunu polaroidler eşliğinde tanıttı. Jamie Hawkesworth de Loro Piana kampanyası için film kullanmayı tercih etti.
Balenciaga’nın Pre-Fall 2022 koleksiyonu da biraz bu duygulara özlem içeriyor, atıfta bulunuyor. Demna 90’ların ikinci yarısında offline olduğumuz ‘cool’ günleri yeniden yaşatmak istemişti. İnternetin olmadığı zamanlar, rastlantısal karşılaşmalar… Bu retro ruhu yakalamak için yönetmen Harmony Korine ile çalıştı ve Polaroid’lerle video kasetlere kaydedilen filmlerin estetiğiyle tanıttı koleksiyonunu. Demna bir anlamda 2022’nin ideal pazarlama yöntemlerini kullanıyor. Sizi metanın içine de çekiyor, nostaljinin karşı konulmaz cazibesini tatmanızı da istiyor.
KARŞI KONULMAZ DENEYİMLER
Çekilen analog fotoğrafları üç boyutlu bir şekilde basmak için karanlık odada vakit geçirmek gerekiyor. Bu süreç, burada elde edeceğiniz deneyim ve keyifli süreç analog ruhun bütün sürecini en iyi şekilde özetliyor. Dijital ya da iPhone fotoğrafçılığı bir anlamda hızlı moda markaları gibiyken haute couture ise bu endüstrinin analog ruhunu devam ettiriyor. Uzun süreçler, çoğu zaman kişiye özel kıyafetler ya da makinelerin kesip biçtiği kumaşlar yerine elle yaratılan kreasyonlar.
Julia Holcomb’un Impossible Project başlıklı serisi.
Couture bu konudaki tek örnek değil. DIY kültürünün ardından Japonya’da doğan bir başka gelenek bugünlerde yavaş yavaş dünya modasını da etkisi altına alıyor. Boro, çiftçilerin kullandığı geleneksel bir patchwork yöntemi. 100 yıl önce çiftçilerin eşleri tarafından yaratılan bir yöntem. Pamuk yerine kenevir kullanarak kıyafetler dikiyorlardı, zira Japonya’nın kuzeyindeki soğuk, pamuk üretmek için yeterince elverişli değildi. Kumaşları üst üste dikerek dayanıklı kıyafetler üretiyorlardı. El işi gerektiren bu yöntem bugün de birçok markanın uyguladığı bir yöntem. Sokak giyiminin popüler markalarından Sasaki’nin tasarımcısı Mitsugu Sasaki “Dikişi ellerimle yapmayı daha çok seviyorum, çünkü dikiş makinesiyle üretilenler çoğaltılabilir. Ancak ellerinizle yaptığınız sanat, zanaat biriciktir. Süreç zor, ancak önemli olan kendinizi adadığınız zaman dilimi.” El işçiliği farklı bir ruh veriyor ürünlere. Duygu ürünün sahibine daha rahat geçiyor.
Kraliçe II. Elizabeth
Aynı şekilde sürdürülebilirlik başlığı altında kumaşları doğal bir şekilde boyayabilmek, bitkilerin yapraklarından, meyvelerin posalarından, çiçeklerin tozlarından üretilen doğal boyalar da analog modanın bir parçası.
Analog demek bugün bizde nostalji hissi nedeniyle daha revaçta olabilir, ancak daha fazla ritüel demek. Belki de biraz romantize edeceğim ama daha çok zevk almak gibi. Spotify’dan dinlediğimiz müziklerle plaklardan kulaklarımıza dolan tınılar, Kindle’da ışıklı bir ekrana bakmakla kitabın sayfaları arasında ilerlemek aynı enerjiye sahip değil. Sahip olduğumuz Game Boy’lardan elde ettiğimiz zevk bile bugünün olanakları sonsuz olan oyunların, konsolların verdiği tadı vermiyor.
Jaime Dornan
Yazı: Aykun Taşdöner
Fotoğraflar: MICHAEL SANDERS, GETTY IMAGES TÜRKİYE, IMAXTREE.COM
ELLE Türkiye Şubat 2022 sayısından alınmıştır.