Cum. May 3rd, 2024

Kapak Fotoğrafı Çizimi: Ezgi Aksoy Emer

6 Şubat sabahı, ülke olarak hepimizi derin üzüntüye boğan bir güne uyandık. Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 10 ilimizde çok sayıda binanın yıkılmasına sebep olan deprem sonrasında on binlerce kayıp yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz.

Depremi yaşamış biri olmasak dahi; yardım çağrılarına kulak vermek üzere deprem bölgesiyle ilgili haberleri ve görüntüleri günümüzün büyük çoğunluğunda takip ediyoruz. Her birey, geçmiş yaşantılarının süzgecinde olanlardan psikolojik veya fizyolojik olarak etkileniyor.

İhtiyacı olan kişilere elimizden geldiğince yardım etmeye çalışmak, ne yaşadığımızın farkında olmak, haberdar olmak, takip etmek her ne kadar insani ihtiyacımız olsa da; toplumumuzun büyük bir çoğunluğu yaşanan afetten ikincil bir travma yaşamakta…

İnsan olarak örseleyici durumlara verdiğimiz tepkiler her birey için farklı olmakla birlikte; bazılarımız depremden etkilenen bireylere yardım konusunda davranışsal boyutta hemen harekete geçerken, bazılarımız bu durumdan diğerlerine kıyasla daha az etkilenmiş ya da hiç etkilenmemiş görünebiliyoruz. Bazılarımız ise üzüntü, kaygı, korku, çaresizlik duyguları ile günlük hayattaki işlevimizi kaybedebiliyor, fiziksel semptomlar yaşayabiliyoruz.

Travmatik olaylara karşı verilen her tepki, çok bilinen bir tabirle “anormal bir duruma verilen normal tepkiler”dir. Fakat bireyler, sosyal medyada birbirlerine karşı tamamen “görünür” olmanın verdiği etkiyle birbirlerini yargılama, eleştirme yoluna gidebiliyorlar. Birbirimize uzun vadeli yardımcı olabilmek için herkesin bu insani tepkilerin varlığının farkında olarak bu konuda bir miktar daha anlayışlı olması çok önemli.

Yaşadığımız toplumsal travmayı ve etkilerini hangi boyutta hissediyor olursak olalım, değişmeyen gerçek; ülke olarak, depremden etkilenen bireylere uzun bir süre fiziksel, sosyal ve psikolojik yardım sunacağımız gerçeğidir.

Bu noktada kişinin bir diğerine yardım sunabilmesi, ancak kendi biyopsikososyal sağlığını koruması ile mümkündür. Depremden sonra pek çok uzmanın, deprem bölgesinde olmayan fakat gün içinde sürekli haberlere ve görüntülere maruz kalan bireylere ve kurumlara “rutinlerine dönmek” konusundaki önerileri, aşağıdaki sebeplerle gereklidir.

İnsan, biyopsikososyal varlığıyla, zorluklar sonrası sahip olduğu ilişkiler içerisinde iyileşir. Çünkü konuşmaya, kendi duygularını anlamlandırmaya ve paylaşmaya ihtiyacı vardır.

Sosyal destek dediğimiz kavram; yani ailemizle, yakınlarımızla, iş arkadaşlarımızla, komşularımızla birlikte olmak, toplum olarak yaşadığımız zor günlerde bizlerin ruh sağlığını korur. Çünkü; günlük yaşamımızı sürdürüp işyerine gittiğimizde, çalışma arkadaşlarımızla duygularımızı ve düşüncelerimizi paylaşırız. Yardım etme konusunda organize olabilir, farklı kaynakları araştırabiliriz. Çalışmıyorsak, komşumuzu ziyaret ettiğimizde aynı şekilde fikir birliği yapabilir, hislerimizi ifade imkanı buluruz. Markete alışverişe gittiğimizde, iletişim kurduğumuz insanlarla konuşuruz ve paylaşırız.

Rutinlerimizi sürdürmek, bireyin zor şartlar altında dahi işlevselliğini koruması açısından önemlidir. Hiçbir şeyi güle oynaya yapmak veya paylaşımlarımıza hiçbir şey yokmuş gibi devam etmek zorunda değiliz. Acıyı toplum olarak paylaştığımız kocaman bir gerçekliktir. Ancak kişi, içindeki anlamı korumak, hayattan ve umut duygusundan vazgeçmemek için kendine iyi gelecek eylemleri “içine sinen kadar, asgari düzeyde” yapabilmelidir. Bu, suçluluk hissini doğal olarak beraberinde getirebilir.

Bu noktada gözden kaçırılmaması gereken şey, duygusal ihtiyaçlarımızı fark etmek, bedenimizin ne söylediğini duyabilmek ve asgari düzeyde ruh ve beden sağlığımızı korumaya çalıştığımızı kendimize hatırlatmaktır.

Dolayısıyla;

• Çok verimli olmayacağını bilsek de çalışma hayatımıza devam etme gayreti gösterebiliriz.

• İçimizden hiç gelmiyor olsa da gün içinde bir yürüyüş yapabiliriz.

• Kalbimizin ortasında hissettiğimiz kocaman acıyla birlikte, ailemizi, arkadaşımızı ziyarete gidebiliriz.

Bunlar bizi rahatsız ettiği noktada, iş yerinde bir mola verebilir, yürüyüşte dönüş yoluna geçebilir, ziyaretlerimizi sonlandırabiliriz.

Son olarak altını çizmek istediğim konu;

Bunları yapmak yaşanan acıları ve gerçekleri unutmak demek değil; oradaki insanları önemsememek, vurdumduymaz olmak demek değildir.

Sadece insanız ve uzun sürecek yardımlaşma için “kendimize” ihtiyacımız var.

Sevgiyle…

Psikolojik Danışman Ezgi Aksoy Emer

By Usta

<<- Kızlar Baklavalı erkekleri sever diye duyduktan sonra elinde baklava tepsisiyle gezen