Yaşadığımız deprem felaketi gibi travmatik deneyimler, bireyleri etkiler ve toplumsal bir travmaya yol açar. Toplumsal travma, nesiller boyunca etkilerini gösterebilir. Bu durumun olası etkilerinin farkında olmak ise kendimizi ve toplumumuzu korumanın ve yaralarımızı sarmaya başlamanın önemli bir adımıdır. Yaşadığımız büyük acının ardından unutulmaması gerekenleri Hiwell Uzman Psikologu M. Can Hasateş ve Hiwell İçerik Yöneticisi Psikolog Can Anarat anlattı.
Deprem bölgesinde felaketi yaşayan vatandaşlarımız için nasıl bir yol izlenmeli?
Deprem felaketini yaşamış vatandaşlarımızın öncelikli olarak barınma, giyinme, beslenme gibi temel ihtiyaçları karşılanarak can güvenliklerinin sağlanması ve bu temel ihtiyaçların ardından depremzedelere, afet/travma alanında eğitimli uzmanlar tarafından psikolojik destekte bulunulması gerekiyor.
Aynı zamanda sağlık, eğitim, barınma, sosyal destek alanlarında depremzedelere hizmet verecek olan tüm görevlilerin, psikolojik ilk yardım kurallarına dayalı bir şekilde iletişim kurabilmeleri için afet/travma hakkında psikoeğitim programlarına dâhil edilmeleri, büyük bir travma yaşamış depremzedelerin ruh sağlığı için çok önemli. Bu eğitimler aynı zamanda görevlilerin kendilerini de korumaları açısından da değerli.
Bu felaketi yaşayan çocuklara karşı nasıl bir tutumda bulunulmalı?
Deprem ve deprem gibi felaketlerin ardından çocukların temel ihtiyacı güvende hissetmektir. Ayrıca çocuklarla iletişim kuracak yetişkinlerin sakin ve tutarlı olması da onlara destek verebilmenin en önemli noktalarından birini oluşturuyor.
Çocuğun yaş grubunu dikkate alarak anlayabilecekleri bir şekilde olanlar hakkında bilgilendirmek, sorularına ise doğru ve basit cevaplar verilmesi gerekiyor. Çocuklara doğal afetlerin ne olduğunu ve nasıl oluştuğunu onların anlayabileceği bir dille ifade etmek çok önemli.
Ayrıca yaşadıklarını anlatmak istediğinde çocuklara kulak vererek, hislerini ve yaşadıklarını anlatması yönünde teşvik etmek faydalı olacaktır. Yetişkinlerin, olayları abartmadan, olumsuz ve felaket içeren ifadeler kullanmadan anlatmaları gerekiyor. Yetişkinlerin, çocuklarla kendi hislerini paylaşarak onları anladıklarını belirtmeleri ve ellerini tutup ‘Yanındayım, artık güvendesin’ gibi cümleler kurarak yalnız olmadıklarını hissettirmeleri de oldukça faydalı olacaktır.
Bu travmayı yaşayanlara doğru yaklaşım nasıl olmalı?
Depremzedelerin yardım veya destek için başvurduğu kurumlarda travmatik anıyı tekrarlı bir şekilde anlatmak durumunda kalması, talep ettiği yardım veya destek hizmetlerine ulaşma motivasyonunu olumsuz yönde etkileyebilir. Bu nedenle depremzedelere hizmet verecek kurumlardaki her personelin “travmanın olumsuz özelliklerinin yeniden yaşanması” durumunun deneyimlenmesine yol açabileceğini unutmadan o kişiye yaklaşması gerekiyor.
Afetzedelerin güvenli bir alana geçişlerinin ardından ilk iletişim anlarında kullanılan prensiplere, psikolojik ilk yardım deniyor. Depremzedelerle iletişim kurarken onları fazla zorlamadan;
● Fiziksel ve psikolojik güvenlik hissi sağlamaya,
● Sessiz, güvenli, az uyaranlı bir ortam yaratmaya,
● Beceri ve yetkinliklerini hatırlatmaya,
● Sosyal bağlarını ve bir gruba ait olma hislerini desteklemeye dikkat edilmesi oldukça yararlı olacaktır.
Deprem sonrası herkesin yaşadığı kaygı nasıl giderilir?
Kişinin deprem sonrasında üzgünlük, çaresizlik, kaygı ve hatta suçluluk bile hissetmesi çok normal. Milyonlarca insan, yaşanan bu olağandışı bir felaketten etkilenerek aynı anda birçok olumsuz hissi deneyimledi. Ancak kaygı, zaman açısından diğer hislerden ayrışıyor. Üzgünlük veya suçluluk hisleri yaşanmış olaya odaklanırken içinde bulunulan kaygı durumu, gelecekte yaşanabilecek başka bir depremin korkusuyla ortaya çıkıyor. Üstelik deprem ülkesi olmamız nedeniyle de her gün bu kaygı farklı bölgelerdeki küçük deprem haberleriyle bile tetiklenebiliyor. Ne zaman ve ne büyüklükte olacağı bilinmeyen bir depremin belirsizliği, bu kaygıyı besleyen temel faktörlerin arasında yer alıyor.
Bilim insanları bu konuda çalışsa da belirsizliğin yok edilmesi ne yazık ki mümkün olmuyor. Deprem sonrası gelişen bu kaygı, belirsizlikle barışarak ve bu olasılığa karşı hazırlıklı olarak yenilebilir. Çünkü hazırlıklı olmak, gerçek bir tehdidin belirsizliğinin yarattığı kaygıyı gidermek için çok etkili bir yöntem. Bunun için de:
● Kapsamlı bir deprem çantası hazırlamak,
● Aile bireyleriyle acil durum kaçış ve toplanma planı yapmak,
● Yaşanılan evde yaşam üçgeni oluşabilecek bölgeleri belirlemek ve yeni alanlar yaratmak,
● Deprem çantasını yatağın en yakın yaşam üçgeni alanında bulundurmak,
● Evin deprem risk analizini yaptırmak,
● Gerekli hallerde yapıyı güçlendirmek ya da taşınmak, yaşanan kaygıların azaltılması adına faydalı olacaktır.
Bu maddelerden bazılarını uygulamak her zaman mümkün olmasa da, çoğunu hayata geçirerek olası senaryolara hazır olarak yaşanan belirsizlikle barışabilmek mümkün olabilir. Gerekli önlemlerin alınmasıyla zaman içinde yaşan kaygı giderek azalacaktır. Deprem sonrası yaşanan kaygılarının azalması için çocukların da bu hazırlık süreçlerine dâhil edilmelerinde fayda var.
Yoğun kaygı anlarında ise burundan alınarak ağızdan verilen derin ve sakin nefesler, yaşanılan kaygının hızlı ve doğal bir şekilde azaltılmasına yardımcı olacaktır.
Herkesin yaşadığı bu felakette stresle nasıl başa çıkılır?
Olumsuz ve üzücü durumlardan sadece olayı birebir deneyimleyenler değil; yakınları, tanıklık eden veya mağdurlara yardım eden kişilerde bir strese ya da travmaya maruz kalabiliyor.
Her psikolojik zorlukta olduğu gibi yaşanan bu deprem felaketinde de stresin deneyimlenme biçimi, maruz kalma süresi, şiddeti, ruhsal durum ve yaşam koşulları, kişilik özellikleri gibi birçok faktör; bu strese maruz kalan kişilerin sergileyebileceği davranışları, hissedebilecekleri duyguları ve düşüncelerini ortaya çıkarıyor.
Yaşanılan bu üzücü olay sırasında maruz kalınan stres; uzun süreli, şiddetli, öngörülemez-tahmin edilemez ve kontrol edilemez olabiliyor. Bu da travma riskini ortaya çıkarabiliyor. Maruz kalınan olay sonrasında tutarsızlıkların olduğu, öngörülebilir ve kontrollü koşulların sağlanamadığı bir çevre, yaşanılan stresin derinleşmesine neden olabiliyor.
Huzurlu, sakin ve güvenli bir çevrenin yaratılarak belli bir düzenin varlığı hem zihnin hem de bedenin yatıştırılmasına ve sakinleştirilmesine yardımcı olur. Bu nedenle güvenli ve düzenli bir ortamda bulunmak, yaşanılan stresin azaltılmasında atılan ilk adımdır.
Aynı zamanda gazetelerde, haber kanallarında ve sosyal medyada görülen deprem içerikleri, kişileri daha fazla strese sokabiliyor. Bu nedenle haber tüketiminin, günlük hayatı bozmayacak ölçüde tutulmasında fayda var. Özellikle çocukların da kötü etkilenebilecekleri haberlerden ve görüntülerden korunması gerekiyor.
Son olarak, afet bölgesindeki depremzedeler için hazırlanan yardımlara ve destek faaliyetlerine katılmak hem stresin azalmasına hem de depremzedelerin iyileşmesine katkı sağlayacaktır.