Çar. May 1st, 2024

Geçtiğimiz aylarda yayıncılık dünyasinda bir ilke imza atarak 28 ülkede yayınlanan Elle edisyonlari olarak sayfalarımızda hiç bir şekilde kürke yer vermeyeceğimizi açıkladık. Birçok marka etik üretimi destekleyerek başta kürk olmak üzere hayvan derilerinide koleksiyonlarindan çıkartmaya hazırlaniyor. Bu yüzden doğa dostu alternatif materyallere yöneldigimiz bir dönem başladı. Laboratuvar ortamlarında hazırlanan maddelerden vegan derilere, endüstri kapılarını yeniliklere açtı. Eko girişimci ve biyo tasarımcı Ece Gözen’le gelecekte bizi bekleyenleri mercek altına aldık.

Omzunuza aldığınız çanta, koşuya çıkarken ayağınıza geçirdiğiniz sneaker’lar ya da çizmeler artık meyve posalarındaki liflerden ya da laboratuvar ortamlarında üretilen bakterilerden tasarlanmaya başladı.

Sürdürülebilir olmak gündemimizdeyken, çevre ve dünyayı paylaştığımız tüm canlıların geleceği için tükettiğimiz ürünlerden vazgeçemiyorsak, belki de politik açıdan daha doğru olan materyallere yönelebiliriz! Vegan deriler ve mantarlarla başlayan modanın alternatif hammaddelere olan merakı son zamanlarda laboratuvarlara da kaydı. Bunun başlıca sebebi de tüketici tarafından gelen baskı. Üretimin bilimle buluşması bir canlının hayatını tehlikeye atmıyor, çok daha az su ve enerji tü- ketiminin gerçekleşmesini sağlıyor. Ancak bu süreç de aklımızda hemen birkaç sorunun belirmesine yol açıyor. Sistem çoklu üretim yapmaya ne kadar izin verecek, yani bu ne kadar sürdürülebilir bir yaklaşım? Örneğin bazı markalar tek bir ürün gamıyla başladı. Peki bir koleksiyonun tamamının bu şekilde üretilmesi mümkün olabilir mi? İkinci bir soruysa aslında tüm bunların gezegenimize ne kadar fayda sağladığı yönünde. Günün sonunda vegan olan materyalleri plastik ve sentetik olanla birleştiren marka ve tasarımcılar da var. Bu sorulara rağmen, söz konusu girişimlerin en büyük artısı artık üretim aşamasında hayvanların ölümlerine ve zarar görmelerine yol açılmayacak olması.

Modanın alternatife olan yatırımı Marni’den H&M’e, Gucci’den Stella McCartney’e kadar uzanıyor. Yazı da bu modaevlerinin buldukları yeni materyallerin ne olduklarına bakıyor.

Daha önce ELLE Style Awards’da Sürdürülebilir Moda ödülü kazanan Gözen Institute’un kurucusu ve CEO’su eko girişimci ve biyo tasarımcı olan Ece Gözen laboratuvarda gezegenimizi koruyan Xylozen isimli bir materyal geliştirdi. Bu madde yüzde 96 daha az su tüketimini ve sera gazı salınımını destekliyor, hayvan zulmünü engelliyor.

MEYVE KABUKLARINDAN KOLEKSİYONLAR YAPMAK
Bugün endüstri içinde üretilen kıyafetlerin yüzde 55’i polyester içeriyor. Onu naylon ve akrilik takip ediyor. Polyesterin üretimi için 330 milyon varil petrol kullanımı gerekiyor. Kering’in raporuna göre Balenciaga Ekim 2020’de sunduğu koleksiyonda sadece geri dönüştürülmüş, ileri dönüştürülmüş, organik ve sürdürülebilir olduğuna dair sertifikalarla onaylanan kumaşlar kullanmıştı. Kering 2025 yılına kadar karbon ayak izini azaltacağını açıkladığında bunu yerine getirebilmek için yenilikçi adımlar atmak zorundaydı. Şirketin daha önce yayımladığı raporda sürdürülebilirlik başkanı olarak Marie-Claire Daveu öncülüğünde inovatif hammaddeler konusunda çalışabilmek için laboratuvarlar da açmışlardı. Daha etik bir endüstri için sadece organik materyallerin kullanımı yetersiz kalıyor çünkü. Hermes, adidas ve Stella McCartney mantar bazlı materyaller üreten Bold Threads’le işbirliği içinde, Tommy Hilfiger Frumat adı verilen elma kabuklarından, Salvatore Ferragamo ise portakal kabuklarındaki liflerden eşarplar üretti. Kısacası hayat size portakal verdiğinde, ondan meyve suyu yapmak yerine yeni ürünler tasarlayabilirsiniz.

Jason Momoa, geçtiğimiz yaz ananas kabuklarını kullanarak sneaker markası çıkardı. Gucci ise mantar derilerini ürünlere ekledi. Mantarı kullanan tek lüks markası Gucci değil. Bu trendi Hermes ve Stella McCartney başlatmıştı.

Ve bu tür yatırımlar artık ülkemizde de yapılıyor. İstanbul menşeli Gozen Institute biyoteknoloji, moda, tasarım ve sanat odağında çalışmalar gerçekleştiren multidisipliner bir kurum ve sürdürülebilir ve döngüsel bir gelecek inşa etmek için kurulmuş. Bünyelerindeki laboratuvarlarda yeni dünyanın sürdürülebilir biyoplastik, vegan deri gibi biyomateryallerini üretiyorlar. Çalışmaları bununla sınırlı değil. Aynı zamanda biyolojiden öğrenebileceklerimizi keşfetmek adına, tasarımsal ve sanatsal üretim pratiklerini daha deneysel ve rastlantısal süreçlerle birleştiriyorlar. Yani sadece doğayla işbirliği halinde olup yeni dünyanın sürdürülebilir biyomateryallerini icat etmekle kalmıyorlar, aynı zamanda yeni bir tasarım odaklı düşünme ve üretim felsefesini de yaratıyorlar. İçeriğinden üretim yöntemine,tasarımından kullanım döngüsüne kadar tamamen inovatif ve geleceğe hizmet eden yeni bir materyal ve tasarım dünyasını inşa ediyorlar. Çalışmaları modayla sınırlı değil, “Morphozen: Yaşayan Desenler” başlıklı projeleri 15. Contemporary İstanbul kapsamında da sergilenmişti.

GUCCI

Ancak en önemlisi Gozen Institute olarak bünyelerindeki laboratuvarda hammadde olarak petrol bazlı ya da hayvansal içerikler yerine bakteri, mantar, yosun gibi canlı organizmalarla tarımsal ve endüstriyel organik atıkları kullanarak yeni dünyanın sürdürülebilir biyoplastik, vegan deri gibi biyomateryallerini üretiyorlar.

VEGAN ÜRÜNLER SÜRDÜRÜLEBİLİR Mİ?
Şu uyarıyı yapmakla başlamalıyız. Öncelikle Ece Gözen’in de dediği gibi “Her vegan deri sürdürülebilir değil.” Ama belki de önceliklerimizi tartışmaya açabiliriz. En azından hayvanların hiçbir şekilde zarar görmeyecek olması içimizi rahatlatmıyor mu? Sürdürülebilirlik konusuna geri dönecek olursak; Gözen şöyle diyor. “Bugün piyasada bulunan vegan deri alternatiflerinin çoğunun belirli miktarda plastik kullanılarak yapıldığı doğrudur. Özellikle meyve ve bitki atıklarından yapılan (mantardan yapılanlar da dahil) deriler plastik içeriklerle birleştirilerek piyasaya vegan olarak sürülerek kafa karışıklığı yaratıyor.” Mesela Portekiz’de pazarlamada “vegan deri” etiketinin kullanılması yasaklanmış çünkü bunlar teknik olarak yanlış ve tüketicileri yanıltıyor.

Kahve çekirdekleri, elma kabukları ya da portakal lifleri bugün sadece moda evlerinin kapsül koleksiyonlar ortaya koyabilecekleri kadar üretiliyor. Ancak yakın zamanda kullanım alanları genişleyecek.

FABRİKALARDAN LABORATUVARLARA
Tüm bu önemli bilgileri gözeterek değerlendirdiğimizde dünyada bu kategorilerin dışında kalan, yenilikçi, daha etik ve gezegen için daha iyi olan malzemeler de var. Gozen Institute’un inovasyonlarından olan Xylozen de bunlardan biri. “Ürünümüz tam anlamıyla vegan ve sürdürülebilirdir çünkü toksik kimyasal içermez, ciddi ölçüde sera gazı salınımını önler, plastiksiz olduğundan mikroplastik salınımını engeller, rejeneratif tarım ve ekonomiyi destekler, hem materyal hem bunlardan yapılan ürünler döngüsel ve doğa ile uyumludur. Plastikten değil, gerçek bir vegan materyal olarak yüzde 100 biyobazlı ve organik içeriklerden oluşmaktadır.” İnovasyonları olan Xylozen; gezegenimizi koruyan uygulanabilir bir çözüm olması sebebiyle yüzde 99 daha az arazi, yüzde 96 daha az su tüketilmesini sağlıyor. Aynı zamanda hayvan hastalıkları olmadan yüzde 96 daha az sera gazı salınmasını ve hayvan zulümlerinin engellenmesini destekliyor.

Polyester ya da sentetik maddelerden üretilen kıyafetler okyanus ya da toprakla karıştıklarında zararlı mikro plastiklerin açığa çıkmasına yol açıyor, oysa alg ya da bakteriler doğaya karıştığında kesinlikle zarar vermiyor.

Stella McCartney de organik koton kullanmak, petrol bazlı sentetikler ve ormanların geleceğini tehlikeye atacak atılımlarda bulunmamak üzere ant içmişti. Moda dünyası için büyük bir ilham kaynağı, zira çanta ve ayakkabıların egzotik derilerden, eşarp ve gece elbiselerinin ipekten yapılmadan cool ve şık olabileceğini göstermişti. Yine de McCartney şunu demişti. “Kullanmak ve üretmek istedi- ğim daha çok materyal var, ancak üretici, üretim için kaynak bulamıyorum. Ya da hayata geçirmem yıllarımı alacak.” İngiliz tasarımcı bu sözleri sarf ettiğinde hemen hemen 2018’in sonlarına gelmiştik. Arz ve talebin roket hızında yükselmesiyse bir noktada endüstriyi harekete geçirdi.

Londra Tasarım Müzesi yakın zamanda sonlanan “West Age” başlıklı bir sergiye ev sahipliği yaptı. Sergiye göre Taş ve Tunç Çağı gibi dönemlerden sonra bugün Atık Çağı’nda yaşıyoruz. Giyindiğimiz kıyafetler günün sonunda birçoğumuza göre sadece birer plastik atıktan ibaret. Ancak doğal ve organik materyallerle aslında bu sorunu ortadan kaldırabiliriz.

İklim krizi, biyoçeşitliliğin yok olması gibi global krizler sebebiyle markaların artık bu inovatif çözümlere yönelmesi bir lüks değil gereklilik. McKinsey & Company’e göre moda endüstrisi küresel karbon emisyonunun yüzde dördünden sorumlu. Hammaddelerin üretilmesi bile bu oranın neredeyse yarısını oluşturuyor. Bu sebeple de olsa markalar alternatiflere doğru yönelmeye başladılar. Şimdiye kadar tam kapasite bu materyallerin tercih edilmemesinin arkasındaki neden çok daha pahalı olmalarıydı.

Yakın zamanda hayvansal ve petrol bazlı tüm içeriklerin kullanımı ve talebi giderek azalacak. Ece Gözen bu konuda umutlu. “Laboratuvar ortamlarında üretilen hammaddeler beş yıl içerisinde giderek endüstriyel skalaya ulaşacak ve bu zamana kadar alışık olduğumuz birçok üretim yöntemlerinin yerine geçecektir. Sürdürülebilirlik ve yeni jenerasyon materyaller alanında yaptığımız buluşlarla 2025 yılında yüzde 49,9 büyümeyle 89,6 milyar dolara ulaşacaktır. Vegan derileri yurt dışından ithal etmemek için çalışıyoruz şimdilerde. Bu değişimi gerçek anlamda yaratabilmek için bütün markaların, kurumların, kuruluşların işbirlikleri yapması, bu yeni inovasyonları benimsemesi, geleceği gören ve şekillendiren yaratıcılarının önlerinin daha da açılması için yeni zeminler hazırlaması gerekiyor” diyor Gözen.

İNSANLIĞIN GELECEĞİ LİKENLER, MANTARLAR,YOSUNLAR VE BAKTERİLERDE Mİ YATIYOR?
Ece Gözen bu organizmaları sadece modanın değil tüm insanlığın geleceği ve aynı zamanda da geçmişi olarak görüyor. “Değerli gezegenimiz üzerinde 3,8 milyar yıl önce başlayan yaşamı, bu dört ana tasarımcının işbirlikleri şekillendirdi. Örneğin tüm evrim sürecini tek bir takvim yılına sığdırmış olsaydık ocaktan mart ayına kadar gezegenin tek hakimi sadece bakterilerdi. Milyon yıllık atalarımız gezegenimizi geri dönüşsüz bir şekilde ve en sürdürülebilir sistemleri yaratarak evrimleştiler. Doğa dediğimizde aklımıza gelen her şey yarışa sonradan katıldı. Biz de insanlık olarak bu takvime sadece aralık ayında dahil olduk. Meseleye bu açıdan baktığımızda geçmişimizi; bize bugünkü nefes aldığımız dünyayı sağlayan organizmaların sistemlerini analiz ederek, yeni bir tasarım ve üretim anlayışı ile birleştirdiğimizde geleceğimizi doğayla uyumlu şekillendirmiş oluyoruz. Yenilenemeyen kaynakların sonunu getirmekten ziyade, yenilenebilir kaynaklarla, yani yaşamın kendisiyle yarattığımız bu yeni çalışma metodolojisiyle moda, mobil- ya, inşaat, ambalajlama gibi birçok farklı sektörde çok ciddi dönüşümler yaşanacak. Hatta bunu 4. Endüstriyel devrim olarak adlandırmamız bile mümkün.”

Bir anlamda insanlığın geleceği de laboratuvarlarda yatıyor. Bu ortamlarda pilot skalada geliştirilen inovasyonların endüstriyel skalaya geçildiğinde dikey tarımı desteklemesiyle çok ciddi çevresel avantajlar elde edilecektir. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde tek kullanımlık plastik ve benzeri materyallerin yakın zamanda komple yasaklanması üretim zincirini zararlı kimyasalları bir kenara bırakmaları konusunda teşvik edecektir.

GANNI


Yazı: Aykun Taşdöner

Fotoğraflar: Imaxtree.com

ELLE Türkiye Nisan 2022 sayısından alınmıştır.

By Usta

<<- Kızlar Baklavalı erkekleri sever diye duyduktan sonra elinde baklava tepsisiyle gezen