Paz. May 19th, 2024

Gençliği, masumiyeti ve gençken kapladığımız zamansız alanları, özgürlük hissini canlı ve çocuksu figürler aracılığıyla çiziyor Ayşe Wilson.

Yarattığı figürler bizde nostaljiyi çağrıştırıyor.

Boston doğumlu sanatçının işleriyle İstanbul’da Pg Art Gallery’de sıklıkla karşılaşıyoruz. En son “Aşk Mektupları”nı görme imkanımız olmuştu hatta. Karantinada bizi saran karışık duyguları rengarenk yazılarla resimlerine yansıtmıştı. New York’ta da Geary Contemporary tarafından temsil edilen sanatçı bugünlerde yeni bir sergi hazırlığında. Saat farklarını ortadan kaldırarak New York’a bağlandık. Çok sevdiği o şehir, gençlik ve üretmek üzerine konuştuk.
Sizce yaşadığınız coğrafya, mesela ‘New Yorker’ olmanız üretimlerinizi etkiliyor mu?

New York muhteşem bir şehir, her zaman canlı. Galeriler ve müzelerle dolu, gittiğiniz her yerde sanatçılarla karşılaşıyorsunuz. Bir sanatçının yaşayabileceği en iyi yer. 20 sene önce okumaya buraya geldiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Ama mesela son zamanlarda sanat piyasası epey değişti. Artık buradaki sanatçılar üretebilmek için sadece şehrin kendisine odaklanmıyorlar. Geçmişte böyle değildi. Bu değişim çok iyi. Londra, Şikago ya da İstanbul her birinin kendine has ritmi var. Ve her biri yaratıcılığı farklı açılardan besliyor. Aynı şey şehirden uzaklaşıp bir köye gittiğinizde de geçerli. Ama diğer sanatçılara yakın yaşamayı, onlarla iletişim halinde olmayı çok seviyorum.

Kariyerinizin başında Jeff Koons’un stüdyolarında çalışmıştınız. Nasıl bir deneyimdi bu?

Sadece Koons değil, bence herhangi bir çağdaş sanatçıyla çalışmak düşünemeyeceğiniz derecede bir eğitim veriyor. Ünlü koleksiyonerler ve müzeler tarafından satın alınan büyük ölçekli resimler üzerine çalışmak çok eğlenceliydi. O günlerde kurduğum arkadaşlıklar halen devam ediyor. Stüdyoda çalışanlarla kendi sanatçı topluluğumuzu kurmuştuk. Bence en önemlisi de buydu. Birçoğumuz öğle aralarında parka giderdik. Jeff Koons’un futbol takımı vardı, bazıları parkta top peşinde koşardı, beni soracak olursan, epey tembeldim, sadece kahve içip etrafı izliyordum.

İşlerinizde hep gençlik ve duygulara gönderme yaptınız. Şimdi baktığınızda bu temalar üzerindeki perspektifiniz nasıl değişti?

Sanırım yaş aldıkça gençlik hakkındaki fikirlerimiz de daha değerli oluyor. Ve yine yaş aldıkça duygularımız daha derinleşiyor. Anne olduktan sonra çocuklarım sayesinde gençliğin aslında özel bir zaman dilimi olduğunu fark ettim. Fikirlerinizde ve aksiyonlarınızda daha özgürsünüz ve büyüdükçe bundan feragat ediyorsunuz. Doğal bir süreç ama biraz hüzünlü. Bu şekilde daha değerli olduğunu anlıyorsunuz.

Pg Art Gallery’deki ‘Aşk Mektupları’ başlıklı sergiden kareler. Çalışmalar pandemiyle gelen bilinmezlik korkusu, kaygılar ve güvensizlik hissine savaş açıyor.

Canlı renklerle çalışıyorsunuz, renk paletine nasıl karar veriyorsunuz?

Sanırım renkler de lezzet gibi. Pişirirken çeşitli baharatlara, tatlara doğru kayarsınız. Bazı şeyleri seversiniz, ama açıklayamazsınız ya hani. Bazıları tatlı sever, bazıları acı ya da ekşi. Kimi soslardan hoşlanır. Sanırım renkler ve resim yapmak da böyle. Sadece hisler… Mesela bazıları viski çok sever, ama sanırım bu da bambaşka bir konu.

Pg Art Gallery’deki son serginiz “Aşk Mektupları”nda farklı bir metot kullanmıştınız. Neydi bu değişimin nedeni?

Sanatçılar deneysel takılmayı severler. Her zaman kendilerini farklı bir şekilde ifade etmenin yolunuararlar. Ancak bunu her zaman paylaşacak kadar şanslı olamayabiliyorlar. Pandemi sırasında yeni bir şeyler deneyebilme fırsatını buldum. Zaten herkes de yenilik peşindeydi. Bir kereliğine de olsa kelimeleri kullanma hissini tatmak istedim. Yazılı iletişim her zamankinden daha çok hayatımızın bir parçası. Teknoloji nedeniyle daha çok yazışıyoruz. Çok eski usul, ama çok geçerli bir yöntem. Telefondan önce mektuplaşırdık. Sözcükler önemli, onlara daha çok alan açmalıyız. Çok farklı insancıl çerçevede kullanabiliyoruz.

Peki sırada ne var? Yeni serginizden bahsedebilir misiniz?

İlkbaharda New York’ta açacağım bir sergi üzerine çalışıyorum. Sanatçılar her zaman üretir. Sanki bir bilim insanıymışım ve yaşadığımız zamanları kayda almak için güçlü imajlar araştırıyormuşum gibi. Bu süreçten iyi bir sergi ortaya çıkarsa çok güzel, yok çıkmazsa ne âlâ, stüdyomdaki sergi hep devam ediyor.

Stüdyodaki rutininizi nasıl tarif edersiniz?

Olabildiğince fazla yeni iş üretmeye çalışıyorum. Sipariş üzerine ürettiğim eserler de çok oluyor. Hayal kurduğum anlar için tuttuğum bir çizim defteri var. Kulağımda hep müzik olurdu, ama şimdi bir de podcast’ler eklendi. Her an bir şeylerle iletişim halinde olmayı seviyorum.

Bugünlerde en çok neler ilham veriyor?

Son bir, iki senede herkes gibi ben de çok fazla yürüdüm. Sahil kenarında, suyun yakınında olmayı çok seviyorum. Pandeminin ilk yılında korkudan çıkamıyordum evden. Bugünlerde eğitim de veriyorum. Çocuklarla birlikte olmak bana ilham veriyor. Los Angeles’ın sanat sahnesinde olan bitenler, Miami’deki Perez Art Museum hoşuma gidiyor. New York’ta yeniden sergilerin açılması çok mutlu ediyor beni.

Son zamanlarda sizi heyecanlandıran yeni sanatçılar var mı?

Sıralayamayacak kadar fazla hem de! Instagram’ın en iyi yanı diğer sanatçılarla iletişimde olabilmek sanırım. Yeni materyallerle deneysel üretim yapan çok fazla sanatçı var. Muazzam. Ayrıca soyut işler üreten sanatçılar beni hep mest etmiştir. Sanırım toplumda sanatçılara çok daha fazla yer açılmaya başlandı. Belki nedeni sosyal medya, telefonlar ve internet nedeniyle görsel dünyaya bağımlı hale gelmemizdir. Görsel sanatların yeni bir kitlesi oluşmaya başladı. İnsanların iletişimde olmaları ve hissetmeleri gerekiyor. Sanat da bunu yapıyor!

New York’tan favori noktalarınızı sorsam…

Lower East Side’da atölyem vardı eskiden. O yüzden bölgedeki tüm kafe ve restoranları severim. Şehirde yürümeye bayılıyorum. Yakınlardaki Tribeca, Chinatown favorim. Son zamanlarda Brooklyn Museum’u ziyaret eder oldum. Hemen etrafındaki Olmsted ya da Dumbo’daki The Osprey favori restoranlarımdan. Dışarıda ne zaman takılmak istersem Balthazar’a uğrarım. Pandemiyle birlikte Upstate New York’ta son zamanlarda çok fazla heyecan verici gelişmeler oldu. Birçok galeri yeni sanat alanları açtı ve sanatçıların akını başladı Hudson River Valley’e doğru. Buralar da son zamanlardaki favorilerim!


Yazı: Aykun Taşdöner

Fotoğraflar: HADİYE GÖKÇE, DENİZ TAPKAN CENGİZELLE Türkiye Nisan 2022 sayısından alınmıştır.

.

By Usta

<<- Kızlar Baklavalı erkekleri sever diye duyduktan sonra elinde baklava tepsisiyle gezen